bir varmış bir yokmuş, develer pireler bile bir meslek ile iştigal ederken keloğlan derler bir avare oğlan varmış.. aklı beş karış havada olduğu için anacığı bu oğlana hep kızarmış..ama öyle böyle değil aklı sahiden havalardaymış bir gün eve gelip "ana sana padişahın en güzel en küçük en akıllı kızını gelin getireceğim kabul eder misin?" demiş anası da ciddiye almamış naapsın kadıncağız.. keloğlan çıkmış saraya doğru yola padişahın en küçük kızını istemeye gitmiş, masal bu ya vermişler kızı keloğlana keleşoğlana. anası demiş oğul napacağız nasıl bakacağız bu bir prensestir, padişah kızıdır, nasıl girecek bizim ahır gibi evimize, viranemize. "olur ana olur" demiş. almış kızı götürmüş eve. ama kıza hiç yüz verdiği de yokmuş. suratsız keloğlan sen tut padişah kızını al saraydan getir, güzelim kızın yüzüne bile bakma sonra.. kızcağız ilk başta sarayı özlemiş, başını yastığa koyduğunda anasını babasını ablalarını, saraydaki sefahatı düşlemiş... sonra gel zaman git zaman kızcağızın gönlü bu nemrut oğlana akmış.. ama koca küre ısınmış da bu nemrut oğlanın gönlü ısınamamış.. hayır madem gönlün yoktu, niye doğru yoldan şaşırdın beni bile diyememiş padişahın en küçük kızı, zavallı aşık kızı.. yemeden içmeden kesilmiş... geceleri başını yastığa koyduğunda acaba kusurum ne ki neden sevmiyor beni keloğlan diye düşünmeye başlamış.. sonra yine zaman gel zaman git küçük prenses evde temizlik yaparken dolabın içinden bir bebek sesi duymuş, merak etmiş nedir bu ses diye, kapıyı bir açınca ne görsün.. büyülü bir diyar, bir cennete açılıyor bu ahşap dolap.. şaşkınlıktan ağzı açık kalmış... onun bu halini gören bebek de konuşmaya başlamış bu ya masal, demiş "çok şaşırdın değil mi? işte bu keloğlan keleşoğlan her gün bu kapıdan yanımıza gelir, sen onun kel olduğuna bakma o başın altında ne sırlar gizlidir. bazen örtüyle örterler bazen örtüsüz örterler sırları. Allah'ın işidir. keloğlan babamdır benim, burda bir sürü huri hizmetindedir, anam da bir peri kızıdır, o kadar güzel o kadar zarif o kadar latiftir ki... " küçük prenses anlamış keloğlanın onun yüzüne bile bakmayışının sırrını... sonra durmuş, bebeğe bakmış, "neden ağlıyordun peki ?" demiş.. bebek cevap vermiş "anam pazara gitti" (masal diye peri diye pazarları yok mu bunların var işte) "ben de burda yalnız kaldım, acıktım, sesimi duyar da gelir beni emzirir diye ağlıyordum ama bir türlü duymuyor sesimi.. " prenses kız merhamet ile "istersen emzireyim ben seni" demiş, kucağına almış bebeği, göğsüne yaslamış... sonra bebeğin uykuya daldığını görünce beşiğine bırakmış ve dolabın kapağını kapamış. daha bebeği kucağına aldığı anda içini kaplayan sevinç şimdi ziyadeleşmiş.. o sevinç ile şarkılar söyleye söyleye evin işlerini yapmaya koyulmuş.. dağda kuzuları otlatan keloğlana kadar ulaşmış bu sevinçli nağmeler.. bizim peri kızı pek keyifli bu gün ne güzel şarkılar söylüyor demiş.. eve erken gideyim de göreyim diye içinden geçirmiş.. kuzuları toparlamış dönüş yoluna düşmüş.. o yola düşmüş, gönlüne de prenses kızın hayali... şaşırmış bu işe.. nedir ki acaba hikmeti demiş.. merak içinde eve varmış kapıyı güzeller güzeli prenses hanım açmış.. o gül yüzüne merak içinde bakarken prensesten oğlunun kokusunu alınca anlamış işin hikmetini...
bu masalın içinde var hikmetler, üç elmalar, cennetler, ülfetler, karabetler, garabetler. seneler evvel okumuştum bir kitapta hayal meyal kalmış aklımda, ekledim çıkardım, sürç i lisan ettim affola..
1 comment:
Post a Comment