Friday, June 21, 2013

onbeş gün önce

merhaba, benim onbeş gün önce babam vefat etti.
iki gündür banka banka dolaşıp bunu söylüyorum, varsa bir hesabı kapasınlar diye.
öyle işte sevgili okur, onbeş gün önce.

belki burda ilerleyen günlerde "babamın hikayeleri" diye bir başlık olur da orda biraz sana babamı anlatırım, ne kadar çok severdim, severdik, anlatırım.

belki burda ilerleyen günlerde "ölüm ile hayat" diye bir başlık olur da nasıl da iç içelermiş, nasıl da içindeyiz ölümün ve belki öldüğümüzde de hayatın, onu anlatırım. benim diyiverdiğimiz her bir eşyanın, mahremiyetimize dair her bir detayın, her bişeyin nasıl da bir anda.. cenazeye katılan bir arkadaşımın bana dediğini anlatırım "arkadaşının babasını omzumda taşıyor olmak ne garip diye düşündüm" . gariplik işte.

içimden hep babamın hikayeleri geçerken, dualara sarılı bir şekilde, ya da ölüm ile hayatın içiçeliğine dair düşünceler geçerken yine dualar içinde, dışımda akan şeyleri anlatırım. taksim'i, gezi'yi, biber gazlarını, hükümeti. herkes öyle politize olmuştu ki şu yirmi günde, taziye ziyaretleri bir yerden sonra değiyordu gündeme. açıkçası işime geldi benim bu.. arkadaşlarımla konuşmak istiyordum.. ne hakkında olursa.. kendi içimde dönenleri o sırada öylece anlatamazdım, daha hafif gündelik şeyler konuşamazdım, aklıma gelmiyordu yani :) herkes zaten gündemle doluydu, gündem zaten dopdoluydu. bana da içimi dökmeden konuşabileceğim hazır bir konu, bir çeşit iletişim köprüsü oluverdi gezi.
içimi dökmeyeyim, içim dökülmesin.