Monday, May 11, 2009

kısa günün kârı


bugün dede efendi evinde rahmi bey'le tanıştım.
bir nev civansın şuh-i cihansın şarkısının hikayesini dinledim.


dede efendi evi ve cankurtaran'a tren yolculuğu da pek hoştu.

pek latif mevzulara girildi.
müzik dendi, anne karnında annenin kalp atış ritmiyle başlar.
sonrasında dünyaya yeni gelen bir bebek için hiç bilmediği bir sesler dünyası vardır. tehdit yaratan ani ve yüksek sesler ve bebeği yatıştıran anne sesi.
anne sesinin dünyayı anlamlandırmada önemli bir araç olduğundan bahsedildi. işte böyle buyurmuş klein. kohut da demiş ki müzik, egonun tehdit almadığı bir alan oluşturur demiş, müzik sözler gibi tehdit edici değildir demiş.
aklıma "words are useless especially sentences" diyen şarkı geldi.
müziğin regrese ettirici etkisinden de bahsedildi, kaybolma, kendini bırakma hali gibi dendi.
ve benim aklıma da şu çok sevdiğim primitif tanımı geldi.

sonra bir başka konuşmacıya geçti sıra o da dedi ki " bazı sesleri duymaya kulaklarımız yetmeyince yüreğimizi açarız" işte böyle bir panelin inceliğinden sonra hiç olacak şey miydi taksime gidip meydanlarda bağırmak "psikologlar özel eğitimden çıkarılmasın" diye. oldu işte napalım. garip de bir geçiş oldu gerçekten.

Sunday, May 03, 2009

evdeki bulgur

dikkat bu yazı ilişkilerle ilgilidir!

işim gereği pek çok ilişkiye şahit oluyorum ya (hayır psikoloğum) şöyle bir fikir yürüttüm, okuyun bakiyim olmuş mu?

ilişki denen şey hoştur, güzeldir ve bu güzel, hoş şey beraberinde bazı sorumluluklar getirir. sorumluluk denen şeyler ise o kadar da iyi bilinmez şu alemde, bazen sırta yük, ayağa bağ bile olur. bu da ilişkiden ilişkiye değişir. ama ekseriyetle ilişiklilik miktarıyla doğru orantılıdır. hayat alanı ne kadar yakınlaşıyor, ortaklaşıyorsa sorumluluk denen şeyin de o kadar artması beklenir.
bu değişime eşlik eden yakınmalar şöyledir: "nişanlıyken, flört ediyorken ne kadar romantiktin necati, şimdi nerde çiçekler, nerde sürprizler?" bu yakınmalara verilen cevaplar ise "sen de o zamanlar bu kadar çok konuşmuyordun ayten" şeklinde olabilir.
bu tür diyaloglar yabancı değildir. bu sürece eşlik eden yakınma ise gözlerde kayma şeklinde görülebilir.

işte konumuz bu kaymalarla ilgili. şimdi evdeki adam/kadın bulgur ya, çarşıdan alındığında pirinçti de eve gelince bulgura dönüşüverdi ya, dimyat'ta ise nefis bir pirinç varmış ya, esasen o pirinçlik büyük ölçüde sorumluluklarla ilgili bir yanılgı gibi geliyor bana. çünkü komşunun tavuğuyla alakalı hiç bir sorumluluk yok hala, aman ne güzel bir kaz bu böyle.. hadi öyleyse size bir ikaz bu böyle :P gidin evinizdeki bulgurun kıymetini bilin.