Sunday, October 25, 2009

Başka Yer

Zamanlardan bir zaman, ülkenin birinde, insanlardan uzak, bir dağ başında; kocaman, ihtişamlı bir şatonun küçük, sade bir odasında Sueño adında bir kız yaşarmış. Bu kızın tüm hayatı bu odada geçermiş ama tüm hayatı da bu odadan ibaret değilmiş elbette. Odası enfes bir manzaraya bakan Sueño, gün boyunca bu enfes manzarayı vegün içindeki değişimlerini izlermiş. Güneşin hareketleri, bulutların hareketleri, denizin renginin değişimi, rüzgarın sesi ve ağaçları sallandırışı, yağmurların düşüşü, tekrar güneşin açışı, karların yağışı hepsi ayrı bir coşku ve zevk verirmiş bu kıza. Ah bu odada, bu manzara karşısında ne kadar da mutluymuş. Bazı günler ise mutluluk sıcak elini üzerinden çeker, Sueño hüzünlenirmiş. Bu anlar daha çok, gözünün, annesinin bahçedeki mezarına takıldığı zamanlar olurmuş. Daha küçük bir çocukken vefat eden annesini, peder Mensajero ve bir kaç arkadaşı buraya defnettiğinden beri küçük kızın manzarası da zaman zaman hüzünle gölgelenmiş.

Yine böyle hüzünlendiği ve hatıralara daldığı bir anda, hızla vurulan kapının sesiyle irkilen Sueño karşısında dana evvel hiç görmediği yaşlı bir adam görmüş. Bu Sueño için çok garip bir anmış, şaşkınlığı tüm yüzünden okunuyormuş. Adamsa bu şaşkınlığa anlam veremeyip biraz da sinirli bir ses tonuyla " Görmüyor musun yağmurdan sırılsıklam olmuşum? İçeri almayacak mısın?" diye sormuş. O zaman Sueño'nun şaşkınlığı bir kat daha artmış işte, böyle güneşli bir havada bir insan nasıl yağmurdan sırılsıklam olsun ki... Anlam veremese de "Özür dilerim" diyip yabancıyı nazikçe içeri davet etmiş.Adama kurulanması için havlu vermiş ve oturması için bir yer göstermiş. Adamın konuşmaya başlamaya niyeti olmadığını görünce dayanamayıp sormuş " Bayım dışarıda yağmur yok, siz nasıl böyle ıslandınız?" , yabancı da yine sinirle " Neden bahsediyorsun dışarıda fırtına kopuyor" diye yanıt vermiş. Bu söylediği şey Sueño'ya o kadar komik gelmiş ki dayanamayıp gülmüş ve sonra adama dışarıdaki havayı göstermiş. " Bayım bakın dışarıda ne kadar güneşli bir hava var" , adam bunun üzerine Sueno'ya, kuzeyden geldiğini ve bu manzaranınsa güneyi gördüğünü anlatmış. Sueno için bir anlam ifade etmemiş tabii bu söylediği. "Sizin bu Kuzey dediğiniz bayım, denizin arkasında mı kalıyor?" diye sormuş. Bu defa şaşkınlık sırası adama geçmiş, bu kız çocuğu eğer benle kafa bulmuyorsa kuzeyi güneyi bilmiyor diye düşünmüş. Bunu anlamanın bir yolu olarak kızın kafasını biraz karıştırmayı görmüş. "Geçenlerde Batı tarafına yaptığım bir yolculuk esnasında senin gibi küçük bir kızla karşılaşmıştım" diye bir cümleye başlamış ama Sueno Batı tarafını da bilmiyor gibiymiş. Yine de bu adamın başka bir yerden gelmiş olabileceği fikri Sueño'nun aklına bir rüzgar gibi değip geçmiş. Bir çocukluk anısıyla gözleri buğulamış, annesinin "bak kızım görüp görebileceğin en güzel manzara bu" diyip dışarısını gösterdiği ana gitmiş bir anda. Nasıl en güzel manzara olabiliyor, öyleyse başka yerler de mi var sorusu garip bir şekilde aklına düşmüş. Düşer düşmez de bu düşündüğünün ne komik bir şey olduğunu anlamış. Elbette ki buradan başka bir yer yok diye kendi kendini onaylamış, peder Mensajero'nun da anlattıklarını hatırlayıp. Bu adam ne söylediğini bilmeyen bir ihtiyar herhalde demiş ve adamcağıza yiyecek içecek birşeyler ikram etmiş. Adam bu kızdaki tuhaflığı fark edip ikramlarına teşekkür etmiş ve fazla da oyalanmadan ordan ayrılmış.

Günler kovalamış günleri, Sueño unutmuş o gün aklına düşeni. Bir daha hiç sormamış acaba başka bir yer var mı sorusunu. Ama eskisi gibi de bakamamış artık manzaraya bir daha. Tarif edemediği bir farklılıkhissetmiş kendinde, "büyüyorum herhalde" demiş kendi kendine.

Uzun yıllar sonra, günün birinde, oturuyorken yine aynı odada, aynı pencere kenarında bir kuş pır pır etmiş kalbinde, daha evvel hissettiği, o rüzgar gibi değip geçen başka yer ihtimalini hatırladığında.