Monday, April 29, 2013

sahiplenmek vs..

perşembe akşamı 'bağlanma'nın konuşulduğu bir oturuma katıldım. çoğu psikolog olan katılımcılardan biri, "alışmak" dedi, biri "sahiplenmek".. başka başka bir sürü şey dendi de, konumuz sahiplenmek..

sahibi olmamak hiç bir şeyin,
aidi olmamak hiç bir yerin,
mastarları sevmek sevdiğim..

demişim ikibinikide, fiil zamanla bağlanmıyor diye seviyormuşum mastarları.  işte sahiplenmek benim için böyle bir mesele..

biri için dua edeceksem, mesela kardeşim için, "leylacığım" diyesim geliyor da dilimin ucuna, "leyla kuluna" diye düzeltiyorum, hiç olmazsa dilde konsun birşeyler yerli yerine diye..

cuma günü "sosyal bilimlerde eleştirel duruş" sempozyumuna gittim, çok besleyici bir sürü konuşma oldu.. bir ara konuşmacılardan biri dedi ki, "artık insanlar birbirleriyle candan dostluk edemiyorlar, kimse kimsenin kusurunu, hatasını söyleyemiyor, kimsede bunu duymaya karşı bir tahammül de yok.. "

bu benim bir kusurumdur, söylemem kimseye "kusurlu" davranışını, eğer kusur bana karşı değilse :)  yanlışın doğrunun zaman ile anlaşıldığını düşündüğümden biraz.. belki bundan bir öğreneceği vardır, belki de benim öğreneceğim vardır diye.. söyleyerek deneyimin saflığını bozmayayım diye.. (deneyimin saflığı diye bişiye inanıyormuşum, biraz saçma geldi şimdi bu ) fekat mesela, mesele "büyükse" kardeşlerime ve "çok büyükse" bir iki yakın arkadaşıma söyleyebilirim..  acaba bu bir sahiplenememe sorunu mu diye düşünüyordum... şimdi acaba başka anlamları da var mı diye düşünüyorum..

bir  de mesela bir işin sahiplenilmesi var, sahiplenemeyince sanki kenarından tutmuşssun gibi oluyor, olmuyor öyle, elinden kayıyor...  hadi bir daha düşün diyorum sahiplenmeyi.. elimden kaymasın yaptığım iş, kucaklayayım..

bir daha düşününce,  emanete sahip çıkmak tabiri geliyor aklıma.. çünkü sahiplenmek istemememin altında yatan tasavvur, bana herşeyin birer emanet olduğunu söylüyor.. emanet sahiplenilmez ama emanete sahip çıkılır, hatta daha bir üzerine titrenilir, çünkü canı tezdir.

hıym, şimdi şurdan şuraya vardım ya bu yazı içinde, belki konuşarak da varılır bir yerden bir yere.. belki zaman ile anlaşılır dediğim ve bunun için beklettiğim konuşmalar da yeşertir bir şeyler, yeni anlamlar.. hem zaten deneyimin saflığı diye bişiye inanmak da azıcık saflıkmış sanki :)

böyle bişeyler işte..