“Apocolypse Now” filmi bir askerin cinnet anı sahnesiyle başlar, zihninden savaş görüntüleri akar, bir otel odasındadır ve ait olduğu yer burası değil de savaşın ortası gibi hissetmektedir, bu odada gittikçe daha güçsüz düşmektedir. Sonra neyse ki beklediği gerçekleşir tekrar savaşın ortasına, ormana bir göreve gönderileceği haberi gelir. Albay Walter E. Kurtz'ün icabına bakma görevi. Davet edildiği odada bir masada üst düzey askerlerle yemek yerken bu görevi ve Albay Kurtz’un ses kaydını dinler.
Fakat onları öldürmeliyiz.
Onları yakmalıyız.
Domuz üstüne domuz,
inek üstüne inek...
köy üstüne köy,
ordu üstüne ordu,
ve bana katil diyorlar.
Siz ne derdiniz...
katil katili suçladığı zaman?
Bu sahnede masadaki üst düzey askerlerin rahatsızlığı görülmeye değerdir. Albay Kurtz gibi iyi bir subayın böyle bir deliliğe kapılmış olmasının verdiği mesaj deliliğin çok yakınlarında olduğudur belki.
Deliliğin, vahşetin ya da kötülüğün çok da uzağımızda olmadığını, içimizde bir yerlerde böyle bir temayülümüzün olduğunu gösteren bir araştırma olması dolayısıyla Stanford hapishane deneyi önemli bir deneydir. Deney, Stanford Üniversitesinin bodrum katının hapishaneye çevrilmesi, gazete haberi yoluyla ulaşılan ve psikolojik olarak sağlıklı bulunan 24 gönüllü deneğin seçilmesi, rastgele bir şekilde 12 ‘sinin mahkum, 12’sinin gardiyan olması yoluyla gerçekleşmişti. Deneyin gerçekçi olması için polisle de anlaşılmış ve mahkum denekler gece yarısı evlerinden alınarak önce polis merkezine götürülmüş, parmak izleri alınmış, ardından üniversite içindeki deney ortamına aktarılmıştı. Burada kıyafetlerinden soyularak duşa sokulmuş, üzerlerine bir sprey sıkılmış sonra da mahkum kıyafetleri ve ayak bileklerine de kelepçe geçirilmişti. Benzer şekilde gardiyan denekler de gardiyan kostümüyle, göz temasını engelleyen güneş gözlükleriyle ve -kullanmamak koşuluyla-coplarıyla gardiyan rolüne bürünmüşlerdi.
Deney Sonuçları
Gardiyanlara gardiyanlıkla ilgili özel bir eğitimin verilmemişti, sadece işlerinin ciddiyeti ve muhtemel tehlikelerin varlığından bahsedilmişti. Mahkumlar deneyin başlarından itibaren edilgen bir tavır sergilerken gardiyanlar giderek agresifleştiler. Gardiyanların sertleşmesi üstüne daha deneyin ikinci gününde bir hapishane isyanı gerçekleşti, gardiyan rolündeki denekler kontrolü ellerinde tutabilmek için fazla mesai yapmaya karar verdiler. Gardiyan rolündeki denekler, işkence olsun diye rutin hapishane sayımlarını sürece çok uzun tuttular ve mahkumları saatlerce şınav çekmeye zorladı, tuvalete gitmelerini yasakladılar ve mahkumları ihtiyaçlarını lazımlığa gidermek zorunda bıraktılar. Küçük hapishaneyi idrar kokusu kapladı. Çıplak elle tuvalet temizliği yaptırmak, yataklara el koyarak mahkumları betonda uyumak zorunda bırakmak da, gardiyanların başvurdukları diğer yöntemlerdendi. Deney ortamı bu kadar kısa bir zamanda gerçek bir hapishane havasına bürürünce Zimbardo dördüncü gününde deneyi sonlandırmaya karar verdi.
Zimbardo bu deney sonucunu “Lucifer etkisi” kavramıyla açıklar. “Lucifer etkisi” kavramı, Meleklerin en üstünlerinden biri olan Lucifer’in emredilen şekilde insana itaat etmemesi (islami literatürde secde etmemesi) yani Tanrı buyruğuna karşı gelmesi üzerine kovulması ve kötülüklerin kaynağı olan şeytana dönüşmesine bir göndermedir. Bir meleğin dönüşüm hikayesidir ve aynı zamanda sıradan insanların 6 günde zorbaya dönüşebilmesinin hikayesidir.
Zimbardo’nun (2005) “Lucifer etkisi”ni anlattığı makalesinde sık sık atıfta bulunulan “Lord of the Flies” filmi de bu dönüşümleri anlatır. Film, bir kaza sonucu ıssız bir adaya düşmüş olan onbeş yaşlarındaki bir grup askeri lise öğrencisinin adada geçirdiği zaman içinde iki gruba ayrılması, bir grubun git gide vahşileşmesi diğer grubun ise medenilekten vazgeçmemesi ve bu süre zarfında da vahşileşen grup tarafından tüketilmesini anlatır, bir grup masum çocuğun katillere dönüşüm hikayesidir. Son sahnesi ise bence çok çarpıcıdır. Filmde iyiyi temsil eden ve artık yalnız kalan Ralph, vahşi Jack ve arkadaşları tarafından kovalandığı ve yakalanırsa öldürüleceği o anda, uzağa doğru atlar ve gözünün önünde bir asker postalı görür, anlarız ki nihayet bulunmuşlardır. Ralph’in peşinden yüzleri savaş boyalı, elleri mızraklı bir grup çocuk çığlıklarla geldiğinde karşılarında bir asker görünce şok olurlar . Bu şok o esnada adada bir grup çocuk bulacağını düşünen askerler tarafından da paylaşılmaktadır. Jack ve arkadaşlarına, cinayetler işlettiren şey silahları, denetlemedikleri şiddet eğilimi ve şiddeti meşrulaştırmak için yaydıkları bir korku hikayesiydi. Oysa şimdi karşılarında onları durduracak bir şey vardı, bir yetişkin, silahlı bir asker, dış dünyadan bir insan, bazı şiddetleri durduran, bazılarına izin veren, bazılarını bizzat uygulayan bir görevli.
Albay E. Kurtz’ün iyi bir askerden bir vahşiye dönüşmesi Lucifer etkisiyle açıklanabilir ancak Albay E. Kurtz’ün sıradan bir insandan, Albay E. Kurtz’e dönüşmesi de başka bir dönüşüm hikayesidir aslında. 6 gün içinde Stanford üniversitesi bodrum katında gerçekleşen şey gardiyan rolündeki deneklerin zorbaya dönüşmesi, mahkum rolündeki deneklerin ise mazluma dönüşmesi olmuştur. Belki de bu yüzden içimizdeki kötülüğün açığa çıkmasını tetikleyici bir faktör olarak “görev” konusu üzerinde biraz daha düşünülmelidir.
Zimbardo (2005), A Situationist Perspective On The Psychology Of Evil. Ed. A.G. Miller, The Psychology of Good and Evil . The Guilford Press.
http://www.prisonexp.org/
No comments:
Post a Comment