geçen gün fırını temizlerken parmağıma bir şey battı, kabaca çıkarttım ama çok kabacaydı.
içinde bir parçacık kaldı. vaktim yoktu çıkarmaya; fırını temizlemeye ve oradan da fırın ile ara verdiğim mina'yla ilgilenme işine devam ettim.
içerde kalıp ince ince acıtmaya devam etti bu arada o küçük parça. az evvel oturdum, uğraştım çıkardım. uğraşırken bir yandan kendimle de uğraştım, içimdeki ses bununla uğraşacağına başka şeyler yap diyordu "daha önemli şeyler", hep var bu yapılması gereken "daha önemli şeyler"den. ama kaldım, o anın içinde, çıkarttım parçacığı, ufacıcık bir şeydi ama çıkınca rahatladım.
bir kaç yıldır hep zamandan yana sıkışık hissediyorum. sıkışıklık sıkıştıran, kontrolü kaybettiren bir şey. bir dolabın içini eşyayla doldurun, sonra içine yeni bir şey koymaya çalışın, yer kalmamış olsun, herşey dökülsün, karışsın, kapağı kapatınca içerden patır kütür sesler gelsin her şey aşağı iniversin. size işlerin yolunda gitmediği söylesin o patırtı. işte öyle bir şey.
halbuki içerde yer vardır muhtemelen, sadece dolabın önünde biraz durmak gerekiyordur, düzenlemek biraz. durmak. düzenlemek.
bu konuda şanslı ve yetenekli hissediyorum aslında çok şükür, durup düzenleme işi için kendime hep zaman açtım. durmayıp dinlenmediğimde, kendimi dinlemediğimde işlerin sarpa sardığı zamanlar oldu ama sonra yine durup dinledim, dinlendim, düzenledim, yenilendim ve işler yoluna girdi. ama bu hiç bitmeyen bir çaba. bir kere yapınca tamam olmuyor, hiç birşey öyle olmuyor ya şu hayatta. bu defa dinlenmek gereğini fark etmem biraz uzun sürdü. yeniliklere, değişimlere, en çok da anneliğe uyumlanırken hep koşturmam gerek gibi hissettim. hep bir sonraki anın içinde ama bu anda değil. en büyük rahatlamayı geçen yıl hipnoz eğitimi esnasında yaşamıştım "ihtiyacın olan bütün zamana sahipsin" telkiniyle, Steven telkini hipnozdan çıkarırken veriyordu, bir iki dakika içinde uyanacağımızı biliyorduk, ama zaman genişliyordu, o bir iki dakika genişti çok genişti. ihtiyacımız olanın hepsiydi. ama bunu bilemesek, duyamasak acele eder, izin vermezdik kendimize. oysa izin verince tüm zamanlar, ihtiyacımız olan tüm zamanlar bizimdi. o hissi geri çağırıyorum bugünlerde, o hisle beraber hayatımın kontrolünü, tüm zamanları.
neyse düzenlemekten bahsediyordum, ben aceleyle, içimin dolabını sıkıştırıp tıkıştırınca herşey üst üste bindi, dolap taşıyamaz oldu, baktım içersi çok havasız ve dolap dayanmakta zorlanıyor, bir yardım almak farz oldu. Gittim Marie Condo'yu çağırdım, beraber katladık topladık, düzenledik. Bir gün sevgili Marie ödev verince fark ettim, ben bir süredir zaten o ödevi yapacak zamanı kendime vermiyordum zaten herşey de böylece başlıyordu. Şimdiye kadar hep düzenli olarak yaptığım yazmak, çizmek, okumak, dua etmek,konuşmak, dinlemek, dinlenmek, dans etmek, regüle etmek işlerini aksatmıştım ve çok uzun bir süre aksatmıştım. Şimdi ödevleri günü gününe yapıyor, biriktirmiyorum. Dolabı açıp herşeyi yerli yerine koyuyorum, dolabı açınca biraz mutlu da oluyorum. Mesela bazen yine zaman dar geliyor, ya da büyük bir parçayı kaldırmak, eski bir şeyi bulmak gerekiyor, dolabı açmadan evvel o sıkışıklık hissi yine oluyor ama kapağı açıp herşeyin yerli yerinde olduğunu bilmek rahatlatıyor, güven veriyor.