Tuesday, December 19, 2006
mahsur ama mağdur değil :)
karanlık bir binanın içindeyiz ayşe esmayla, binada başka kimse yok, çıt da yok, birden alarm çalmaya başlıyor "eyvah" diyoruz "şimdi polis gelecek geceyi burda da değil de karakolda geçireceğiz". bence geceyi o binada geçirmek gayet de keyifli olurdu ama olmadı tabii, alarmlar çalınca gelip bizi kurtardılar.. nerden kurtardılar? ayşe esma'nın çalıştığı danışmanlık merkezinden. biz lafa dalınca unutmuşuz saati, zaten en üst kattaydık, onlar da bizi unutmuşlar. sonra hadi çıkalım dediğimiz an ayşe saati fark edince binanın kapanmış olma ihtimalini hatırladı. biz o ihtimali düşünerek karanlık merdivenlerden telefonumuzun ışığı yardımıyla aşağı indik bir yandan en alt kata varınca ne göreceğiz acaba sorusuyla..ışık görecek miydik, insan görecek miydik.. muammaydı.. ışık görmeyip alarm duyunca ayşeciğin paniğine panik katıldı, ben gayet cooldum tabii :P .. neyse ki binayı yeni kapamışlar, hemen sokağın başındaymış kapatanlar, alarm sesiyle koşa koşa gelip kapıyı açtılar ve "siz nerden çıktınız ya diye sordular" ha ondan evvel alarmı kapadılar.. sonra biz güldük epey güldük.. gece orda kalsaydık nasıl olurdu diye düşünüp güldük polis gelseydi nasıl olurdu diye insanlar toplansaydı alarm sesiyle falan filan.. ama bence en komiği "mahsur kalsaydık keşke orda rahat rahat koltuklar var, yemek var, çay var internet bile var" dediğimde ayşenin söylediğiydi " bir blog açardık, ordan dünyaya seslenirdik kurtarın bizi diye" :)
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
24 comments:
kader ağlarını örmekteydi... apartmanın çatı katında, herkesten uzakta zavallı A.N. 24 ve A.B. 25 daldıkları sohbetin derinliklerinde ilerliyorlardı. umarsızcasına :)olsundu.
olsundu, öyle de kalsındı.. çay vardı, koltuklar vardı, internet bilem vardı..
bir de fotoğraf makinamızın pilleri bitmeseydi çekerdik demiştim alarm çalarkenki halimizi. hırsız gibi hissettim kendimi. hırsız japon turistler. hırsızlık yapmak yerine fotoğraf çekmeyi, yaşamak yerine çekmeyi tercih edenler yorumun harikaydı aslıcığım.
sizin blog fikriniz süperdi :)
koltuklarda uyuyamazdık, fizyoterapideki mavi büyük minderin üzerinde uyurduk, ben az mı uyumuşumdur orada da benim uykum gelmezdi herhalde. çay yoktu ayol daha yapmamıştık. öğlenden kalan yemekler var dediğimde sevindin ama toksinlenmiştir onlar yedirmezdim sana. havuç vardı havuç suyu sıkardık :)
ama ben çok korktum aslı hakkaten ya ne varsa o kadar korkacak. sanki ıssız adaya düşmüşüz.
soru: iki psikolog ıssız rehabilitasyon merkezine düşerse yanına alacakları üç şey ne olurdu?
not: internet şıklarımızın arasında yok.
yerdik, içerdik, eğlenirdik, blog yapardık, felekten bir gece çalardık..
fener alırdım, bir de telefon (annelere haber vermek gerekirdi) ve de toksitlenmemiş yemeklerden ve içecekten bir sürü :) ama bunları üç dilek hakkımız var diye istiyorum yoksa yanımızdaki psikolog neyimize yetmiyor...
yanıma bir aslı bir onun aslı bir de onun aslının aslını alırdım.
aslının aslıda aslı vardı, aslı aslıdan aslını aslını almaya gitti. yok bu isim değildi bu tekerlemedeki. ben konumuza döneceğim. sırlı olaylara..
hiç girmeyelim sırlar dünyasına rica edeceğim.. korkuyorum biliyorsunuz..
ama sırlı olaylar oluyor orada ben anladım artık. madem sinem biz kalkmada 10 dk. önce gelip şalterleri kontrol etti ve hepsini indirdi, peki neden bizim odanın ışığı sönmedi? hmm?
ha bir de tam onlar uzaklaşırken benim içimden kalkmak geldi. sen de ne dedin ben demiştim :) aferin öngörülü kişi seni.
benim burda içim sıkıldı çıkalım dediydim.. iyi ki çıkmamışız renk oldu işte..
sırlar dünyasına hoşgeldiniz. aşkolsun renk hep var, hep olacak. yazdıklarını hangi boyalarla yazdın unuttun mu? bir de hangi rengi seçtin?
unutmadım unutamadım
hasreti büyüttüm içimde.. :)
fosforlu yeşil. gözlerinden bellidir cevriyem..
pek bi arabesk oldunuz siz de.. ama öyle klasik arabesklerden değil, pozitif bakış açısın sahip olanlarından :)
"evrendeki bütünsel enerjinin ışığıya doldum. her şey çok güzel "
fosforlu yeşil evet auranızın renginden.
hey cool('kul' diye okuyoruz) insan yarın akşam nerde akşam orda sabah durumları için hangi merkezde unutalım kendimizi? unutsunlar yani. evrenin merkezine ne dersin şekerim?
'akışta düğümlenmiş büyük küçük kainat'
bak ilerde danışmanlık merkezi açarsak adını evrenin (danışmanlık) merkezi koyalım :)
iyi açalım evrenin danışmanlık merkezi sonra alarmın şifresini unutalım. annem çok kızar valla, zaten kızdı bu akşam. 'madem unutacaktınız evrenin sırrını niye açtınız merkezi'
hani hep derler ya onu unut bunu unut bi gün kendini unutacaksın diye. hem olacakları haber verir hem de sonra kızarlar:)
aa biz kendimizi unuttuk di mi? demek böyle bir şeymiş kendini unutmak..
bilemeyeceğim. ben belgeler olmadan konuşmam biliyorsun. akademia'dan gelmiş insanlarız. nedenle birşey söyleyemeyeceğim. belgeler (fosforlu yeşil ispirtolu kalemle yazılmış olanlar) çekmecede ;) bilahare gözatarız.
Ama blogda da başbaşa kalmışsınız.Belki kimseler yine duymayacaktı. :-)
çok kıskandım. ben de ruby ile bi yerlerde kapalı kalmak istiyorum. mümkünse interneti ve çay kahve tedarik edebilecegimiz bi makinesi de olsun.
Post a Comment