Saturday, September 10, 2016

bir başka dil


Bir buçuk yıl önce Ntv radyoda Judith Liebermanı ilk duyduğumda hikayesi beni acaip heyecanlandırmıştı. Beş yıl önce Türkiye'ye gelmiş, bu beş yıl içinde yepyeni bir dil öğrenip, o yeni dilin içinde rahat edip, o dilde hikayeler anlatmaya başlamış, yetmemiş radyo programı yapıyor.  Ben de buraya yeni gelmişim o zaman, derdim büyük, kendimi ingilizce içinde rahat hissedemiyorum. Anlatacaklarımı bu dilde anlatamıyorum ama anlatmaktan da vazgeçmek istemiyorum. İşte bu derdin arasında bir ümit ışığı olmuştu, cebime koymuştum bu ışığı. 

Aradan zaman geçtikçe akıcılaşmaya başlasam da hala o sıkıntı öylece yerinde duruyordu, kendimi bu dil içinde rahat hissedemiyordum. Bir gün bu hissettiğim sıkıntıyla ilgili bir masalımsı yazayım, bir deva arayayım dedim. O zaman içeri bakınca bir de ne göreyim, aman Allah'ım ne göreyim. 

Zamanlardan bir zaman ülkelerden birinde mutlu mesud yaşayan bir kız varmış, bir gece evinde, yatağında uyumuş ve sabah uyandığında kendini bambaşka bir şehirde, bambaşka bir ülkede bulmuş. Uyanmış ve etrafına şöyle bir bakmış, burada ne yapıyor, ne işi var anlayamamış. Sonra dışarı çıkıp sokaktaki insanları görmüş, konuşmalarını duymuş, ilginç bir şekilde hiç bilmediği ilk defa duyduğu bu dili anlayabiliyor ama konuşamıyormuş. Böylece sudan çıkmış bir balık olmuş. Annesinin karnından çıkmış bir bebek. 

Annesi karnından çıkan bebeğine bakmış bu hikayeyi okurken, karnımdan çıkan bu bebek hiç bir şey bilmiyorken, öğreniyor, öğrenecek. Önce tek tek kelimeleri öğrenecek, bilecek  bir iki yıl sonra belki susmak nedir bilmeyecek. İçi ferahlamış annenin. 

Ama hikayedeki dehşet de onu şaşırtmış bayağı, çünkü bu ülkeye gelişini, bu dili anlayışını bu kadar sarsıcı bir tecrübe olarak görmüyormuş, ama işte içinden çıkıveren hikaye buymuş. İçinden hikaye çıktı mı bir kere artık havaya, güneşe, suya, ışığa kavuşmuş demektir,  bundan sonrası için ümit var demektir. 

-Üçüncü tekil kişinin konforundan birinci tekil kişinin (emin olması gereken ama niyeyse tedirgin) sesine dönerek- 

Hikaye içimden çıktıktan sonra rahatladım biraz, daha akıcı değilim muhtemelen ama daha rahat ve özgür hissediyorum. Hikayeyi yazmamın üzerinden bir hafta geçmeden bir iş teklifi aldım, aldım kabul ettim. Çok beğendiğim Barefoot kitaplarını tanıtmaya başladım, masal saatleri, partiler, workshoplar düzenlemek gibi alt başlıkları var görev tanımımın. İlk masal saatimi düzenlemeden önce cebimdeki   Judith ışığına baktım, gülümsedim. Böylece muhtemel tüm yanlış telafuzlarıma da gülümsemiş oldum.  Çünkü Judith'in tüm telafuz hataları çok sevimli geliyor o masalı dinlerken. Hatta bence yetişkin mükemmeliğinden azade haliyle masal dünyasına girmeyi de kolaylaştırıyor. 

böyle işte... (yazılarımın çoğunda son söz sıkıntısı yaşıyorum sevgili okur, acaba niye)

Not: Yazıyı paylaşmak için Facebook'a girdim, paylaştım, tam bir arkadaşa bakıp çıkıcam, bir mülteci belgeseli gördüm. Ne olup bittiğini anlayamadan başka bir ülkede olmanın en çarpıcı, en acımasız örneği. Allah hepsinin yardımcısı olsun, yurtlarına huzur, barış ve emniyet versin. Yuvalarına dönebilsinler. Allah bizim de ülkemizi korusun, dönebilecek bir yurdu varsa insan o kadar da gurbette değildir belki de.  dur ben bunu geniş geniş anlatayım :)



No comments: