Wednesday, August 14, 2013

Görünmez Kentler



Kentler ve anı 3

Yüksek burçlarıyla Zaira'yı boşuna anlatmaya çalışacağım sa­na gönlüyüce Kubilay. Merdivenli yolların kaç basamaktan oluş­tuğundan, kemer kavislerinin açı derinliğinden, çatıların hangi kurşun levhalarla kaplandığmdan söz edebilirim sana; ama şim­diden biliyorum, hiçbir şey söylememiş olacağım sonunda. Zira bir kenti kent yapan şey bunlar değil, kapladığı alanın ölçüleri ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişkidir: bir sokak lambasının yerden yükseldiği ve orada idam edilen zorbanın sallanan ayakla­ rı ile yer arasındaki uzaklıktır; o lambadan karşı parmaklığa geri­ len ip ve kraliçenin düğün alayının geçeceği güzergâhı donatan süslemelerdir; parmaklığın yüksekliği ve şafakta onun üzerinden atlayıp kaçan gizli sevgilinin sıçrayışıdır; bir saçağın eğimi ve aynı pencereye süzülen bir kedinin o saçak üzerinde kayarcasına yürü­ yüşüdür; burnun arkasından birden çıkıveren harp gemisinin toplarıyla çizdiği siluet ve saçağı yok eden bombadır; balık ağlarındaki yırtıklar ve ağlarını yamamak üzere iskeleye oturmuş, kraliçenin gayri meşru oğlu olduğu ve kundağıyla, oraya, iskele­ ye bırakıldığı rivayet edilen zorbanın harp gemisinin hikâyesini yüzüncü kez birbirlerine anlatan o üç yaşlı adamdır

Kentler ve arzu 4

Gri taşlı metropol Fedora'nın merkezinde, her odasında cam bir küre bulunan büyük, metal bir bina var. Her kürenin içine bakıldığında başka bir Fedora'nın modeli olan mavi bir kent gözüküyor. Şu ya da bu nedenle bugün gördüğümüz du­ rumuna gelmeseydi, kentin hangi biçimleri alabileceğini göste­riyor bu modeller. Her dönemde, biri, bir zamanlar olduğu biçimiyle Fedora'ya bakarak, ondan ideal bir kent yaratmanın yollarını düşlemişti, ancak kurmaya kalktığı minyatür modeli henüz tamamlayamadan Fedora eski Fedora olmaktan çıkmıştı bile ve düne kadar kentin gelecekte olabileceği şey artık cam bir kürede bir oyuncaktı sadece.

II
 Bir kente girer Marco; bir meydanda, birinin, geçmişte kendisi­nin olabilecek bir yaşamı ya da bir ânı yaşadığını görür; çok zaman önce, zamanın içinde durmuş olsaydı, ya da çok zaman önce, bir yol sapağında, saptığı yola değil de onun tam karşısındakine sapsaydı ve uzun zaman dolaştıktan sonra dönüp o meydandaki o adamın yerinde durmuş olsaydı, orada, o meydanda o adam değil, kendisi olabilirdi şimdi. Marco, bu gerçek ya da kuramsal geçmişinin dışındadır artık; duramaz; kendisini bir başka geçmişinin, ya da bir olasılık, geçmişte onun olası bir geleceği olmuş ve şu anda bir başkasının şimdisi olan bir şeyin beklediği bir başka kente kadar devam etmelidir yoluna. Ya­şanmamış gelecekler geçmişin dallarıdır yalnızca: kuru dalları.

VI
"...insan oradan yola çıkar, doğu ve kuzeydoğu rüzgârları ara­sında üç gün at koşturur..." diye yeniden anlatmaya başlıyor, bir sü­rü diyarın adını, görenek ve mallarını sıralıyordu Marco. Dağarcığı tükenecek gibi değildi ama bu kez pes eden o oldu. Şafak sökmüştü ki: "Efendimiz, bildiğim kentlerin hepsini anlattım sana," dedi.  Hiç sözünü etmediğin bir kent kaldı."
 Marco Polo başım eğdi.
 "Venedik," dedi Han. Marco gülümsedi. "Bunca zaman ne anlattım sanıyorsun ki sana?" İmparator istifini bozmadı: "Hiç duymadım oysa adını andığını." Ve Polo: "Ne zaman bir kent anlatsam Venedik'le ilgili birşeyler söylüyorum."


Italo Calvino

No comments: