bayan şöbiyet'e bir mektup:
esasen hayat hep zor ama kralsan daha zor tabii. lacan acaba kim daha deli der, kendini kral sanan bir deli mi, yoksa kendini ilişkilerin ona yüklediği anlamlardan bağımsız olarak kral zanneden bir "kral mı"? güzel soru değil mi? yani bir kralı kral yapan ona kral denilmesi, hani filmlerde bir afrika kabilesinin ortasına düşen beyaz adamın tanrı ilan edilmesi gibi. "havarilerini yaratamayan isa'nın yeri tımarhanedir, çarmıh değil" dediği gibi c.meriç'in. yani sevgili bayan şöbiyet, en iyisi hiç kral olmamak. evet, en iyisi hiç kral olmamak küçükken oyunlarda hep kral arthur olmuş biri olarak bunu bugün daha iyi anlıyorum. o yüzden de bir önceki yazıya yazdığın yorumda "Keşke onun yazıları harflerine birer birer ayrışıp ve sonra yeniden birleşip benim yeni ve muhteşem hayatım olsa" dediğini okuyunca hüzünlendim elimde olmadan, çünkü ballı lokma tatlım, senin hayatın bence mebzul miktarda muhteşem. istersen görmek için benim yazdığım gibi bir şubat ayı yazısı yaz, hatta sevgili okurlar siz de yazın, bakın göreceksiniz ne muhteşemmiş şubat, elinizdeki feneri neşeli anılara tutmanız gerekecek tabii bu esnada. ama siz, neşeli anılara fener tutmayı polyannacılık olarak görüp burun kıvıran insanlardansanız o zaman aslında epey tuzu kurusunuz demektir okurcuğum. biz yaşamak için buna mecburuz işte. of ne çileli bir hayatım var. şimdi işime dönüp biraz çizgi film izleyeyim :)
No comments:
Post a Comment