konuşmanın sık sık tıkandığı, konuşsanız da ortaya kocaman bir yabancılığın çıkacağı anlar?
belki de yabancılık çıkmalıdır ortaya.
yazıdan uzun edit: bana "bu tıkanmayı yaşadığın kişi ben miyim" diye soran veyahut bunu kendi kendine düşünen sevgili arkadaşlarım, bu konu gayet alakasız bir yerden düştü aslında aklıma. leyla ipekçi için ayşe arman bir yazı yazmış, onu gördüm. eski dostmuşlar da sonradan yabancılaşmışlar, leyla dine merak sarmış, artık ayşelerle alışverişti, modaydı filan konuşmak ilgisini çekmiyormuş. düşündüm sonra, insanlar dostlukları konuşarak kuruyorlar. sonra mesela değişiyorlar aynı yönde yahut aynı hızda olmuyor diyelim değişimler, o zaman ortak konular azalıyor, konuşmalar tıkanıyor, tatsızlaşıyor. ve insan dostunun kendisini anlayamayacağını düşünür mü? düşünüyor, daha çok susuyor. sanki herkeslerin bir şahsi sözlüğü var, olaylar, anılar, anlamlar hep şahsi. ancak emek vererek öğreniyorsun diğerinin dilini. ve tabii istidat da lazım. hali hazırda kendisinin konuştuğu dile yakınsa bu arkadaşın dili kavramlar örtüşüyorsa, oh ne ala hemencecik intibak ediyor diyelim. ama sonra değişirse arkadaşlardan biri, diğeri yetişemezse o değişime ya da istekli olmazsa hiç öğrenmeye, o zaman yabancılık başlıyor işte.
istidat, emek ve isteklilik belirleyicileri gibi sanki bu öğrenme sürecinin. filmlerde romanlarda en sevdiğim şeylerden biri de bu hayali insanların tamamen yabancı birinin dilini öğrenmeye çok açık ve hevesli olmaları, sizce de güzel değil mi?
istidat, emek ve isteklilik belirleyicileri gibi sanki bu öğrenme sürecinin. filmlerde romanlarda en sevdiğim şeylerden biri de bu hayali insanların tamamen yabancı birinin dilini öğrenmeye çok açık ve hevesli olmaları, sizce de güzel değil mi?
3 comments:
evet doktorum,
bu neye isaret eder acep :S
sevgili zeynep, bu pek çok şeye işaret edebilir :)
o değil de, ben miyim o kişi? :p
Post a Comment