Wednesday, May 01, 2019

emekçi babalar anısına


Babam ilkokuldayken dedemin muhasebe işlerine yardım edermiş. Geceleri kardeşleri uyurken o sobanın başında bir mum ışığıyla (kardeşleri uyanmasın diye) hesap kitap yapar, defter tutarmış. Ertesi gün okulda derste uyuklarmış ama öğretmeni "ellemeyin, uyandırmayın" dermiş, bilirmiş babamın neden uykusuz kaldığını. Babamın dedeme işlerinde yardım ettiğini herkes bilirmiş. Bir kere o da yaşıtları gibi sokakta çocuklarla oynamak istemiş, bir amca gelip babamı azarlamış  "senin ne işin var burada, yakışıyor mu sana" diye.. babacığım çok utanmış bunu duyunca...   şimdi o güzel anısına sarılıyorum gözyaşları içinde, canım babam sen de çocukmuşsun, o amca utansınmış.

Babamın bu anısı, az evvel mabel matiz ve ayten zara'nın emekçi babalarıyla ilgili yazdıklarını görünce geldi.


siyah beyaz bir resim düşer aklıma her 1 Mayıs'ta.

13 yaşından beri inşaatlarda çalışan babamı hatırlarım.

Akşamları eve geldiğinde yara olmuş el ve ayaklarını sıcak suda yıkar, sonra da kremlerdik.


Baba niye başka bir iş bulmuyon diye sormuştum bir gün.

Kaderine razı bir sesle okur-yazar olmayan biri başka ne iş yapar ki kızım demişti.
Bafra sigarası içer, derin derin çektiği sigara dumanıyla hayata olan açlığını bastırırdı sanki.
Okuyamamış olmanın eksikliğini ceketinin cebindeki kalem, eve getirdiği gazete de taşırdı.
Hesaplarını tutar, annemle dönüşümlü olarak gazetesini okurduk.



Kızıltoprak Karakolundan aradılar bir gün.

Ayten Zara sen misin diye sordu ses.
Evet dedim.
Baban karakolda. Seni istiyor, acele gel dedi ses.
Korkuyla koşarak gittim.
Utandı beni görünce babam, başını yere eğdi.
Yüzü gözü mosmor, kan revan içindeydi!
Çalıştığı inşaatın yanındaki binada oturanlar gürültülü çalışıyor diye babanı dövmüşler! dedi emniyet müdürü.



Sanki babam ölmüş kadar acı bir yalnızlık ve merhamet kapladı bedenimi o an.

İçim titredi. Gözlerim yaşla doldu. 
Gittim sarıldım sıkıca babama. 
Gözyaşlarım babamın kanıyla karışıp aktı.



Kırmızı bir leke gibi asılıdır ben de bu hatıra.

Babamın yaralarından, akıtılan kanından bir gönül yaptım kendime, bir de hayat. 
Sağ ol babam.



Ey üç heceli şanlı söz 1 Mayıs

Yoksul hayatların çığlığı,
Nasır tutmuş ellerde ve kırlaşmış saçlardaki yüce emeksin sen.
Savaşsız, sömürgesiz, kardeş bir dünya için hep var ol!






Verified

Mersin’deki evimizin oturma odasında 25 küsür senedir asılı duran Türkiye haritası. Son gittiğimde çektim bu fotoğrafı. Bu sefer başka türlü bakıştık.

Hikayeyi artık çoğunuz biliyorsunuz. Babam sık sık tırıyla sefere çıkardı ve biz onu bu haritadan takip ederdik. Çok önemliydi bu harita, o günlerimizin alnında vurulu koca bir mühür gibiydi. Gündeliğimizin ayrılmaz, bir o kadar da sıradanlaşmış bir parçasıydı. Daha uzun süren yurtdışı seferlerinde ise atlaslara ihtiyacımız olurdu. Bundandır ki bu haritanın dört köşesini ezbere bilirim. Bütün sınır kapıları, uzak doğu şehirleri, hâlâ birer mıh gibi zihnimin bir köşesinde. O şehirlerden, kapılardan birinden bir telefon gelirdi de ev şenleniverirdi birden. Gerçek şu ki, bu haritada çok teselli aramışım. Umudun, mutluluğun izini bu duvara bakarak sürmüşüm yıllarca ve yıllarca, çocuk aklımla.. Dün Eskişehir’de Maya turnemizin son konserini yaptıktan sonra, bugün bunları düşündüm uzun uzun.

Hayat çok tuhaf ve büyülü.
Hayat yıllar sonra bana aynı şehirleri, aynı toprakları kendi şarkılarımla karış karış dolaşma mutluluğunu bahşetti. Kendi iç çocuğumun şarkılarını bu coğrafyada gezdirirken, başka kimbilir kaç çocuğun kalbindeki arayışın, tesellinin sesi olduğumu hissettim. Evet bunu derinden hissediyorum.

Maya turnesiyle 30 küsür Anadolu şehri dolaşmışız son 6 ayda. Müziğimizle yeni yeni haritalar çizerken, bize eşlik ettiğiniz için sonsuz şükranlarımı sunuyorum hepinize, bütün dinleyicilerimize.

Farkettim ki, benzer acı ve sevinçlerin gölgesinde, aynı şarkıya tutunmak, başka hiçbir şeye benzemiyor.
Farkettim ki, kalbim en çok bu haritaya benziyor.