Tuesday, October 25, 2011

iç okuma kulübü

geçen haftasonunu bir grup psikologla geçirdim, bunda ilginç bir şey yok gibi en başta, 10 senedir psikologlarla vakit geçiriyorum zaten. 10 senedir bana "aa sen şimdi bizim içimizi okuyordundur" dendiğini duyuyorum "yok canım, olur mu öyle şey" diye cevap veriyorum 10 senedir. 10 senedir içimi okuyan bir psikologla da karşılaşmadım çok şükür. okunaklı olması olmaması da değildir mesele, aklı başında arkadaşlarım vardır, okumuşlarsa da bilmezden gelmesini de bilmişlerdir.

neyse işte, geçen haftasonunu ilginç yapan bu gördüğüm psikologların iç okumaya fazlaca meraklı olmalarıydı, yeni okumaya başlamış çocuğun okuma açlığıyla tabela, plaka gördükleri herşeyi okuması gibi. öyle sıkıldım ki bu halden, eğitimi veren amcanın eşine dönüp konuyu hızlıca anlatacağını söylerken " i'll do it quickly, you know i'm always quick" esprisine bütün salon abartılı bir biçimde gülerken ben gülemedim bile. sanki çıplak kalmışız ne düşünüyorsak görünüyor gibi hissettim o anda. berbat bir histi. neyse ki sınırlarımız, mesafelerimiz var, şeffaf değiliz çok şükür.

burdan tüm sıkıcı psikologlara sesleniyorum : yolunuz yol değil, geri dönün.
freud amca ne demiş bir puro bazen sadece purodur, magritte amca ne demiş bu bir pipo değildir, pipo resmidir. gördüklerinizi fazla ciddiye almayın.

Monday, October 17, 2011

dünya yansa içinde yorganı yok





rüyamda h. yi gördüm, bizde misafirdi, kek yapacaktım ona, bir şey için içeri geçince ben, çay yapacağım diye ocağın üstündekileri yakmış, sonra kek tarifini de yakmış, ben en çok tarife üzülüyorum, onun umrunda değil, bir senaryosu varmış, onu anlatmak istiyor. sonra odamdan salona her yer akvaryum gibi olmuş, dize kadar su var ve rengarenk balıklar bir sürü. bu rüyaları gece uykum kaçıp bir buçuk saat kıvrandıktan sonra tekrar dalınca görmüşüm. benim ki bir şey uykumu ya da iştahımı kaçırsın pek az görülür, dün görüldü. dün neler görüldü? garip garip şeyler.
sonra ben dün tadı kaçık aslı değilmişim gibi bugün usti usti babalar filan.
anka gibi biraz.

Saturday, October 15, 2011

uyuryazar

gönülyazar değil, uyurgezer değil, uyuryazar oldum. yazdığım hikayenin başında uyuyakalıp uyanınca ekranda hikayeyle çok alakasız " ama hayrine hanım sana çok hayran" cümlesini gördüm. hayriye hanım kim acaba, adını bile yazamamışım uyku mahmurluğuyla.

hikaye hep cinayet mahaline dönen bir kurbanın hikayesiydi.

yağmurda dinlenir



yağmur playlisti:

1. jun miyake - here and after

uyku kardeşim

uyku şefkatli elleriyle saçlarımı okşuyor, sıcağına çekiyor, sarıyor, dinlendiriyor, tazeliyor. sanki saçlarımı okşarken değdiği kafamın içi, değiyor ama yumuşacık. değiştiriyor ama belli belirsiz, pastel. rüyalar gösteriyor, başı, sonu, ortası yok, rüya.

Sunday, October 02, 2011

haftadışı

Bence haftanin bir ici varsa bir disi da olmali ve bu dis, bizim haftasonu dedigimiz sey olabilir, cunku haftasonu tam olarak haftaici olmayan gunlere tekabul ediyor. Bu gercege az evvel haftasonunun -ya da haftadisi- bitisine uzulurken uyandim. Haftasonu sanki baska bir aleme acilan kapi gibi geldi bana iste o anda. Eve gidip uyuyacak ve yeniden haftaici aleminde uyanacaktım, sabah kalkıp ise gidecek, aksam eve gelecek uyuyacak ve ayni seyi bes gun daha tekrar edecektim, cuma aksami yeniden o sihirli kapidan gecene degin...

Pazarin son saatleri hic bu kadar huzunlu olmamisti...