Monday, January 28, 2013

kafalar bir dünya

yine dağılacak nasıl olsa diye toplanmayan odalar gibidir bazı kafalar. tabii kendi içlerinde bir düzenleri olan dağınıklar da vardır. 

sonracığıma, misafir odası gibi, az kullanılan, neredeyse hiç dağılmayan sadece tozlananları vardır, misafirler içindir. 

bir de içinde yaşanan, dağılan ama  toplanan, eşyaların zaman zaman yer değiştirdiği, yeni eşyaların gelip, eskilerinin belli aralıklarla atıldığı odalar vardır, nefes alırlar bu hareketlerle oh. ben bu odalardan severim, bu kafalardan. 

odasına yeni giren eşyayı (küçük bir biblo bile olabilir bu) muhtelif şekillerde, yerlerde deneyen, uzaktan bakan, cık olmadı bu diyen, sonra yeniden deneyen, ve yeniden uzaktan bakan sonra kalkıp bu eşya için tüm odanın şeklini değiştiren ev sahipleri vardır, dışardan garip görünürler belki ama tanısanız seversiniz, çok tatlıdırlar :) son  halini aldığında oda -belli bir süreliğine de olsa- onlardan mutlusu yoktur. 

huzurlu odalar sevgili okur. 

Wednesday, January 23, 2013

tohuma kaçmak

hani çok küçükken bile bugün hissettiğimiz gibi hissettiğimizi hatırladığımız şeyler vardır, kilimin ilk ilmekleri gibi. hafızamızın bir oyunu olabilir bu, belki de bugün burada durduğumuz için dönüp ilk ilmekleri böylece hatırlıyor ve bugünküne benzer şekle sokuyoruzdur, eğer öyleyse bunda çok mahirim. ama bence öyle değil.
bence bu bizim tohumumuzla ilgili, olmamız murad edilen şeyin tohumuyla.. yeşeren bir tohumu tanıyabiliriz. o oradadır, görürüz. çok severim yeşeren tohumları. ama ya yeşeremediyse, yeşertemediysek, içerde yabancı topraklar altında havasız kaldıysa.. 

yabancı topraklar altında havasız kalan zavallı tohumları kurtarmak için öneriler:

1. kazın, hafızanızda geriye doğru. çocukluğun bilgelikle ilintilendirildiği bissürü metin gördüm, keşke burda sizinle paylaşabilmek için saklamış olsaydım.. ama siz de görmüşsünüzdür böyle metinlerden belki, hatta daha güzeli bir çocuk görmüşsünüzdür, sohbet etmişsinizdir belki. çocukluğa atfedilen bilgelik yakıştırması yersiz değil. tohum, orada oracıkta, yüzeye yakın. ilmekler henüz atılmış, örülüyor, dolaşmamış daha..(en azından çok fazla-çocukla travma çalışmanın görece kolaylığı da burada).. çocukluk hikayelerine gitmek oralarda biraz dolaşmak, kalmak, mümkün oldukça gerilere, neler düşündüğümüze, neler hissettiğimize bakmak.. bahsettiğim şey bu, acaba bugünkü bize neler söylüyor o çocuk biraz dinlemek..

henüz ikinci önerim yok, bu yazı birinci öneri için yazıldı zaten. iyi kazılar sevgili okur.

kader, kısmet, conatus

Tuesday, January 08, 2013

purblog nostalji kuşağı

sevgili purblog okurları, eskiden buralarda nostalji koşağı derler bir köşemiz vardı, çocukluğumuzun çizgi filmlerini, dizilerini yad ederdik, sonra ikibinaltı'daki yangında bir kısmı küle döndü, ikibinsekiz'deki selde ise diğer bir kısmı suya düştü. sularla beraber bir çiçeğin bedenine yürüyüp oradan özüne vardı, kondu da özüne bir arı, işte o arı sensin okurcuğum, hıhım.

bugün f. ile eskileri yad ettik biraz, susam sokağının süper selmasından, kurabiye canavarına, edisine büdüsüne gittik. öğrendik ki edi'yi seslendiren altan erkekli imiş. sonra kermit'in çocukken çok güldüğüm görünmez adam röportajını izledik. bu susam sokağı hatıraları aklıma purblog nostalji kuşağını getirdi, bir çeşit nostalji kuşağı nostaljisi yaşadım kendi kendime. sonra dedim ki kendi kendime olmasın, buyrun hep beraber olsun.

purblog nostalji kuşağı ikibinbeşin yazında daddy long legs ile başlamış, TRT'de yayınlanıp çat diye yayından kaldırılan bu çok sevdiğim çizgi filmin akibeti içime dert olmuş da araştırmış  gutenberg'den hikayenin sonunu bulmuşum, sonra blog üzerinden seslenmişim hatırlayan var mı diye, böylece  başlamış işte.

jessica fletcher'ın cinayet dosyasını, avukat matlock'ı, david lynch'in dizisi ikiz tepeler'i (on yaşında bir çocuk niye böyle birşey izler bilmiyorum) ve harika yıllar'ı konu almışız bu köşemizde.

vee aradan uzun bir zaman geçtikten sonra nostalji kuşağı bugün susam sokağı ile karşılarınızda :



şurda da kermit'in başka bir röportajı var, türkçesini bulamadım ama çocukken çok güldüğüm bir bölümdü bu da.
bir de ejderhalı bir bölümü vardı ki susam sokağının, babannemin anlattığı ejderhalı hikayelerle beraber hafızamda ayrı bir yeri vardır. ben altı yaşımdan beri ejderha seviyorum evet. bu da o bölüm, şimdi sorayım bakalım hatırlayan var mı? :)