Monday, October 16, 2017

her gün biraz daha yakın

irvin yalom'un terapi hikayelerinden oluşan kitabının ismiydi. kitaba dair çok bir şey hatırlamıyorum.
ama her gün biraz daha yakın olduğumu hissediyorum.

"ademoğlu günlerden oluşmuştur, her gün bir parçası eksilir "

her gün biraz daha yakın olmanın türlü çeşit halleri var, bazıları daha sevimli.
iki günü birbirine eşit olmadan, her gün biraz daha yakın olmak var mesela.

başka yakınlıklar da var, her gün biraz daha. evcilleşen bir tilki gibi.
makul ölçülerde evcilleşen bir tilki gibi.
tilkiler gibi, her gün biraz daha yakın ama kuyrukları da birbirine değmeyen.

burada dünyanın bir ucunda, çok özlediğim yakınlar var, gıyaben özlüyorum.
bazı günler biraz daha yakın.
burası biraz uzak.


Friday, October 06, 2017

sonsuz ol diye

Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız
Biz kirli ve temiz çamaşırları
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız


Sezai Karakoç

ve 

nasıl çekip gitmiş bir şaman
çekip gitmiş, bir şaman değilse en çok
benim gibi sonsuz bir at
hiç koşmuyorken de attır.


ah muhsin ünlü 





Monday, September 25, 2017

constantinapur


Mina bazen bir otobüste uyur ve uyanınca kendini bir kafede bulur. Bir kafede uyur ve bir uyanır ki bir trende. Bir uyur trende, uyanır yatağında. Yatağında uyur, uyanır ki uçakta. Uçaktadır ve biraz sonra İstanbul'da. Şaşırmaz hiç, yanında annesi vardır veya babası.
Hani Lost dizisinde Penny, Desmond'ın sabiti (constant) idi ya, Mina'nın da öyle bir sabiti var. Annelik güzel şey.

Friday, June 23, 2017

Kendi halinde bir yabani sarı yeşil olmak

Dün gece rüyamda İtalya'da olduğumu gördüm;  bir salıncak vardı ağaca kurulu, sarı, taşlı bir patika, boza çalan yeşil, az insan eli değmiş yeşil.

Bu ülkede sevdiğim şeylerden biri en dağ, taş, yeşil alanın bile medenileşmiş, düzenlenmiş, organize edilmiş olmasıydı. Ama içten içe o yabani sarı yeşili nasıl da özlemişim, İtalya kılığına girerek gösterdi bana kendini. Rüyalar böyledir işte kılık değiştirirler.



Wednesday, May 24, 2017

Dini Allah'a has kılmak

Hani bazen bir arkadaşınız vardır çok seversiniz bu arkadaşınızı ve onun çok sevdiği bir arkadaşı vardır, siz onu belki daha da çok seversiniz. Ama asıl hukunuz bahsettiğim ilk arkadaşladır.  Sonra bir şey olur, o ilk arkadaşla aranız bozulur, yolunuz ayrılır ve o asıl çok sevdiğiniz arkadaşla da görüşemez olursunuz. Bazen insanların cemaatlerinin, yollarının hayal ettikleri gibi olmadığında kişinin düşebileceği hayal kırıklığını, iman krizini düşünüp üzülüyorum.  Dinle ilgili kafası karışan insanların bir çoğunda -bir zamanlar kendim de dahil- bu karışıklık o bağların birbirine fazla dolanmasındanmış gibi geliyor.  Teşbihte hata olmasın, Allah'la kurulan ilişkiyi sosyal bağlarla fazla bağlamak gibi. Allah'la kurulan ilişkiyi Allah'a has kılmak da onunla bire bir bağ kurulacak yollar aramak demek olabilir diye düşündüm bu sabah. Yani bu demek değil ki çok sevdiğimiz arkadaşlarımızla ille de yalnız görüşeceğiz, ama ekseriyetle yalnız görüşmek o bağı ona has kılmak uzun vadede o ilişkiyi koruyucu olabilir. Bağların önceliği ve yoğunluğuyla ilgili bir şey anlatmaya çalıştığım şey.

Şimdi Ölmek İstemem

Dün Akif Emre'nin vefat haberini duyduğumda ağlamaklı oldum, haberi paylaşan kimi görsem aynı duygudaydı. İkibinlerin başında Bilim Sanatta derslerine katılırdım rahmetlinin, bir iki sefer tramvayda da karşılaşıp ayak üstü konuşmuştum. İyi bilirdik, mekanı cennet olsun.

Bu vefat haberinin üzerine öyle ölmek istedim, arkamda eserler, öğrenciler, dualar, güzel işler bırakmış olarak.


Friday, April 21, 2017

sayısız penceren vardı


bir bir kapattım,
bana dönesin diye bir bir kapattım. T.U


bazen bu sunturlu yere gelişimize şükrediyorum, sayısız pencerem vardı çünkü. ve sayısız pencereler çok yorucu olabiliyormuş, hem insanın kendisi hem de ilişkileri için.

şimdi yeni pencereler açıyorum, açıyoruz beraber, sayılı pencereler.
sayılı olan iyidir.
pencereler ve perdeler de. kapılar ve odalar önceki yazımızın konusu idi.

kendine ait bir oda


"ben kapılarıma hiç kilit vurmadım ki, ben seni kendimden çok ayırmadım ki" N.Ö 

kendine ait bir oda:  "Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır"  V.W 

"Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa veya yazmayacaksa, kendine ait bir odası olmalı, hayali veya gerçek.  " A.L

ilgili ilgisiz serbest çağrışım: zihin sarayı, ay sarayı 

mavi sakal masalındaki oda kime ait diye bir küçük sohbet yayını yapmıştık instagramda, odanın sahibi mavi sakal mı, karısı mı, yoksa karı koca arasında ayrı gayrı olmaz mı diye başlamıştı sohbet.

sevgili v yaka demişti ki, tamam oda mavi sakalın ama anahtarı karısının eline verip, sakın kullanma diye tenbihleyerek test etmek de ne oluyor? 
v yakanın olaylara bakış şeklini sevdiğimi söylemiş miydim? 

neyse oda bence de mavi sakalındı ama karısının da bir odası olabilmeli kendine ait.  kilit vurmasınlar kapılarına, tehlikelerden emin olsunlar ve  kilit vurmadan uyuyabilsinler. ama iki ayrı kapı iki ayrı oda olsun, üçüncü bir oda da olsun, beraber uyusunlar.  

ilgisiz serbest çağrışım: beraberce uyumak 











Not: sevgili Writersindatca terapihergun.com'daki "eksik parça büyük O ile karşılaşıyor" yazısına bir soru bırakmıştı,  bu yazıyı gecikmiş ve kendi halinde bir cevap olarak kabul buyursun. 

 writersindatca: Aslıhancığım, bu videoyu paylaştığın için teşekkürler. İlişkilerde birey olmak ve birey kalmak kadınlar için daha mı zor, bizim kültürümüzde yetişmiş kadınlar için daha da mı zor diye düşünüp duruyorum. Yoksa her iki cins için eşit derecede önem arz eder mi, emek gerektirir mi?

Wednesday, April 05, 2017

nehy-i ani'l münker


insan insana aşık olmaz güzelim
insan insanın yanında bile durmaz (Alper Gencer)

İşte o gün kişi kardeşinden kaçar,
annesinden, babasından,
eşinden ve çocuklarından.
O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.
O gün bir takım yüzler parıl parıl,
güler ve sevinir.
Yine o gün bir takım yüzleri de keder bürümüş,
Hüzünden kapkara kesilmiştir.
İşte bunlar kafirlerdir, günahkarlardır.

Abese 34-42

insan insana aşık olmaz, gönül gönüle raptolur diyor Gencer.

Kalplerimiz onun elindedir, Rab dilerse rabteder. Gönlün sevgisi temizdir, latiftir, hadsiz hududsuzdur.

"Gözyaşıymış insanın insana rabtolduğu cevher" İsmet Özel

Nefslerimizse manipülasyona açıktır, öveni sever, yerene kızar, iltifata kanar, hediyelere aldanır.
Bir derste bunu anlatmıştı Merter, nefsin iltifatlara kanmasını, karşı karşıya gelmiş iki "ben" "ben" diyen nefsin çarpışmasını, sonra nefsimiz için sevdiklerimizle gönülden temas kuramadığımızda onlara nasıl kızdığımızı, kızgın kaldığımızı.

"Artık kimse kendisine kusurunu söyleyecek candan bir dost bulamıyor" demişti bir sosyal bilimler sempozyumunda bir konuşmacı, o zaman biraz anlamıştım ne demek istediğini ama bugün başka türlü, daha derin bir anlamayla anlıyorum.

Tarifi: Çok sevdiğiniz birine size zor geldiği halde onda gördüğünüz bir kusur varsa söyleyin, nefsinizin bundan beslenmesine izin vermeden, sadece sevginiz ile konuşun. O da sevgiyle yanıt verir size inşallah. Sonra bir bakıyorsunuz ki onu şimdi eskisinden daha çok, daha bir başka seviyorsunuz.

ipucusu: kişiyi kusurlu hareketin kendisi gibi görmemek, hatta kusurlu hareketi bas bayağı ötekileştirmek, letafetimize, yaradılışımıza, emanetimize yakışmayan bir yabancı haline getirmek.

Tuesday, January 03, 2017

kimsin sen ya? sen kimsin?

Hani anılardan örülüyoruz ya ilmek ilmek, bir de anılardan “kendimizi” örüyoruz seçerek.. Bir mozaiğin taşlarını yapıştıran şeyi düşündüm. Bu yazı içinde “dünya tasavvuru” diyeceğim o şeyi. Bu değişir, biz yaşadıkça değişir.. Bu değiştikçe, örülen taşlar yerinden bir atar, bozulur, sonra yeniden örülür, yeniden yerleşir, yapışır ya. Tam o esnada geride kalan insanları düşündüm. Sevdiği başka bir kompozisyon muydu, yoksa o minik taşların kendisi mi acaba? demişim "bir insanı o insan yapan şey nedir de severiz onu" yazımda, bu video da oraya bağlansın.