ne işle iştigal ederim?
efendim bendeniz estetisyenim. hâlleri vaziyetleri itina ile estetize ederim.
o kadar maharetliyim ki bu konuda hâl bile tanıyamaz kendini sonunda.
Tuesday, July 28, 2009
Monday, July 27, 2009
köklülük/köksüzlük
önce köklülüğe hayran kaldığımı yazdım, mekan purblog zaman beş yıl öncesi idi. seyrettiğim filmlerde büyük büyük büyük babalardan bahsediliyordu, yüzyıllar öncesi yapılan göçler anlatılıyor, nerelisin sorusuna böyle cevap veriliyordu. taberani dünya tarihini anlatacağı zaman adem'le havva'dan başlıyordu.
sonra biriyle tanıştım büyük büyük büyük çok büyük babasının yaptıklarını anlattı bana. bu dedeler bir isyanı bastırmış ve kendisi bugün hala bastırılan grubun benzeri gruplara öfkeliymiş. iyi de biri keşke bu kadar öfkeli olmasa demiştim. dedelerinin mirasını taşıyordu, babasının kendisine çizdiği yoldan yürüyordu, ufku da geniş biri ama keşke bu kadar izleyici olmasa demiştim.
benzer dönemlerde bir oyun oynamıştık sosyometri cetveli gibi, sorular soruyordu gruptan birileri, grup da bir çizgi içinde yer değiştiriyordu, bir taraf evet diğer taraf hayır, ortası havet oluyordu. biri ebeveynine benzemekten korkanlar bu tarafa korkmayanlar diğer tarafa dedi,
bir de ne göreyim korkmayanlar tarafında tektim. bu ilginçti ama çok da düşünmedim o sırada niye böyle ki diye.
sonra babalar meselesi geldi gündeme, gestaltta bu göründü yani ve bununla beraber de köklülük meselesi cetvelinde hoop diğer uca gitti düşüncelerim. köklülüğün akibeti hareket serbestisinin kısıtlanmasıydı ve bu benim hiç sevdiğim bir şey değildi. babalar, oğullar ve azade ruhlar dedim ve ne mutlu azade ruhlara diye ekledim.
e. haklı bir o yana bir bu yana savruluyorum ama bu da bir şey için. bence iyi bir şey için. bir şey oluyor bu savruluşlar esnasında.
şimdi durduğum yerden köklülük ve köksüzlüğün anlamları başka.
Derler: insanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.
Yahya Kemal Beyatlı
sonra biriyle tanıştım büyük büyük büyük çok büyük babasının yaptıklarını anlattı bana. bu dedeler bir isyanı bastırmış ve kendisi bugün hala bastırılan grubun benzeri gruplara öfkeliymiş. iyi de biri keşke bu kadar öfkeli olmasa demiştim. dedelerinin mirasını taşıyordu, babasının kendisine çizdiği yoldan yürüyordu, ufku da geniş biri ama keşke bu kadar izleyici olmasa demiştim.
benzer dönemlerde bir oyun oynamıştık sosyometri cetveli gibi, sorular soruyordu gruptan birileri, grup da bir çizgi içinde yer değiştiriyordu, bir taraf evet diğer taraf hayır, ortası havet oluyordu. biri ebeveynine benzemekten korkanlar bu tarafa korkmayanlar diğer tarafa dedi,
bir de ne göreyim korkmayanlar tarafında tektim. bu ilginçti ama çok da düşünmedim o sırada niye böyle ki diye.
sonra babalar meselesi geldi gündeme, gestaltta bu göründü yani ve bununla beraber de köklülük meselesi cetvelinde hoop diğer uca gitti düşüncelerim. köklülüğün akibeti hareket serbestisinin kısıtlanmasıydı ve bu benim hiç sevdiğim bir şey değildi. babalar, oğullar ve azade ruhlar dedim ve ne mutlu azade ruhlara diye ekledim.
e. haklı bir o yana bir bu yana savruluyorum ama bu da bir şey için. bence iyi bir şey için. bir şey oluyor bu savruluşlar esnasında.
şimdi durduğum yerden köklülük ve köksüzlüğün anlamları başka.
Derler: insanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.
Yahya Kemal Beyatlı
Monday, July 20, 2009
how i met your father
nida ile bu yaz macera dolu bir yolculuk yaptık ve zorlandığımız her anda, kaçırdığımız trenlerle bratislava'da sabahlayacağımız fikriyle, viyana'daki ilk gün emniyet müdürlüğünde, çektiğimiz onca fotoğraf bir anda silindiğinde, neden geldim viyana'ya türkülerinden hemen sonra yüzümüz gülsün diye tekrar ettiğimiz şey " sene 2009, nida/aslı teyzenle ben..." repliği idi, bu repliğin bana çağrıştırdığı ise elbette ki ted mosby idi. "the summer of 2009 was one of the strangest summers of my life."
“kids, this is the story of how i met your father.. bunch of engineers and doctors wanted me but i got married your father :P "
“kids, this is the story of how i met your father.. bunch of engineers and doctors wanted me but i got married your father :P "
dün bezmimizin bir ezeli neşesi vardı
yazları güneşli, neşeli ve tatilli olur, ikindi güneşiyle eve girmek mümkün olur.
aynı kitaplardaki gibi olur, kadıköy'ünün romanı ve huzurdaki gibi.
yaz akşamları olur, yaz öğleden sonraları olur.
yıldızda hiç bitmeyen kahvaltılar, beylerbeyinde hiç bitmeyen ikindi çayları, kuzguncukta çekirdek çitlerken izlenilen yazlık sinemalar, piyer lotide kahveler, üsküdarında kahkahalar, modada şarkılar olur.
ben yazları severim.
sen de yaz yaz yaz, bir kenara yaz.
aynı kitaplardaki gibi olur, kadıköy'ünün romanı ve huzurdaki gibi.
yaz akşamları olur, yaz öğleden sonraları olur.
yıldızda hiç bitmeyen kahvaltılar, beylerbeyinde hiç bitmeyen ikindi çayları, kuzguncukta çekirdek çitlerken izlenilen yazlık sinemalar, piyer lotide kahveler, üsküdarında kahkahalar, modada şarkılar olur.
ben yazları severim.
sen de yaz yaz yaz, bir kenara yaz.
Saturday, July 18, 2009
Tuesday, July 14, 2009
özne ve iktidar'dan
"Yaşamanın ve çalışmanın temel önemini oluşturan şey, başlangıçtakinden farklı biri haline gelmektir. Bir kitap yazmaya başladığınızda sonunda ne söyleyeceğinizi bilseniz, onu yazmaya cesaret edeceğinize inanıyor musunuz? Yazı ve aşk ilişkisi için geçerli olan yaşam için de geçerlidir.
Oyun, ancak nasıl biteceği bilinmiyorsa zahmete değer."
Oyun, ancak nasıl biteceği bilinmiyorsa zahmete değer."
"Günümüzün sorunu artık ne olduğumuzu keşfetmek değil, olduğumuz şeyi reddetmektir."
"Geleneksel tarihe göre bir şeyin kökeni onun en mükemmel anıdır. Ve son olarak bir şeyin hakikatinin onun kökeninde yattığına inanır. Buna karşılık Foucault tarih yöntemi olarak soybilimi önerir. Bir karşı-hafıza (contre memoire) olarak soybilim sabit özleri reddeder ve farklı kimlikler olabileceğini varsayar; verili bir kimliğin kökenini bulmak yerine bu kimliği çözmeyi, ayrıştırmayı hedefler. Soybilim tarihini yazdığı şeyin değişmez bir doğruluğu olduğunu reddeder. Her şeyden önemlisi, soybilim tarihini yazdığı şeyin ortaya çıkışından sonra anlamı muhafaza eden bir süreklilik izlemediğini; tersine, bu süreçte dışardan bir çok müdahele, sapma, hata ve ilineğin (accident) etken olduğunu; sürecin farklı güçler arasında mücadeleler içerdiğini, varılan noktanın bu etkenler ve mücadelelerin sonucu olduğunu gösterir. Yani köken tek ve mükemmel, varılmış olan nokta da zorunlu değildir."
neden foucault'yu okumakta bu kadar gecikmişim ki?
Subscribe to:
Posts (Atom)