"her tablo, her müzik yapıtı onu algılamak için bize bir organ armağan eder" diyen blanchot alıntısını aktardı konuşmacı, " dile mahrem var mı kulaktan ayrı" dediğini hatırladım celaleddin'in.
algılamak kelimesi yerine ingilizce tercümesinde "to welcome" kelimesinin kullanıldığını söyledi ender konuşmacı, bir eseri karşılayabilmek, onu misafir edebilmek için blanchot'nun gerekli gördüğü "sonsuz ötekiliğe açılan yol" dan bahsetti.
benim ancak ben oluşumu unutarak onu duyabilmem mümkündü. iki şey çağrıştı, birincisi "sohbete giderken boş bir kap gibi git ki dolasın" tavsiyesi, ikincisinin ne olduğunu unuttum :)
ve o zaman gerçekten de okumak ya da daha geniş ifadeyle bir esere şahit olmak, onu karşılamak cesaret gerektiren bir iş olacaktı çünkü ben bilmediğim bir yolculuğa çıkacaktım "öteki"ne.
sonra cumartesi günü başka bir konferansa katıldım, fethi benslama gelmişti fransa'dan, islam ve psikanaliz anlattı bizlere. ilginçti, çok uzun notlar aldım. öğrendiğim şu şeyse çok hoşuma gitti, hem de bir gün evvel dinlediğim "alımlayıcının yapıt karşısındaki hali" konusuyla da bağlantılıydı. "ikra" oku anlamına geldiği gibi aynı zamanda, doğurmak anlamına da geliyormuş. böylelikle okumak, yeni bir şey doğurmak demek oluyor. bir şeyi içine almak, onun sendekiyle birleşmesine izin vermek ve ondan yeni bir şeyi doğurtmak. büyüleyici değil mi :)