54 yılının mayıs ayında, bayburtta doğdu. ailenin iki abla, bir abiden sonraki dördüncü çocuğuydu, takip eden yıllarda iki erkek kardeşi daha oldu. annesi ev hanımı, babası muhasebeciydi, severek evlenmişlerdi, babasının annesine "mecnunum leylamı gördüm" türküsünü söylediği anne babasıyla ilgili anlatılan hikayelerdendi. çok erken yaşlardan itibaren babasının yazıhanesindeki muhasebe işlerinde çalışmaya başladı, gündüz okula gitti, akşamları defter yazdı, çok güzel bir yazısı vardı. üniversiteyi erzincan meslek yüksek okulunda öğretmenlik bölümünde okudu, bir yıl öğretmen olarak çalıştıktan sonra yok bu iş bana göre değilmiş diyip babasıyla beraber muhasebe işlerine devam etti. dspli babasının ülkücü oğlu oldu, dönemin siyasi geriliminden ufak tefek nasibini aldı. 80 yılının aralık ayında annesinin görüp oğluna beğendiği güzel bir hanımefendiyle evlendi. eşinin babası tüccar, annesi ev hanımıydı, ailenin sekizinci ve en küçük çocuğuydu, kendisinden büyük altı abisi, bir ablası vardı. evliliklerinden bir yıl sonra, bir ekim sabahında dünya tatlısı bir kızları oldu :) artık hem kendisi hem refikası için uykusuz geceler başlamıştı, tatlı matlıydı ama bu çocuk geceleri uyutmuyordu. büyüdükçe babasına düşkünlüğü belirginleşen bu küçük hanım, babası iş seyahatlerine gittiğinde hastalanıyor, döndüğünde bir anda iyileşiveriyordu. üç yıl sonra bir ağustos sabahında bir kız çocukları daha oldu, o da tatlıydı ama ilk çocuklarının yeri başkaydı tabii :P neyse ki bu defa daha iyi bir iş çıkarmışlardı, bu çocuk geceleri uyuyordu, uyuyup büyüyordu. böylece seneler geçti. 89 yılının baharında aile istanbul'a taşınma kararı aldı. burda celile hanım'ın bostancı'da oturan annesine yakın olmak maksadıyla idealtepe'ye yerleştiler. istanbul'daki ilk yıllarında çocukları şehre alışsın, yabancılık yaşamasın diye her haftasonu parklarda, oyun salonlarında (o yıllarda böyle bişey vardı) idiler. çocuklar hayatlarından epey memnundu aslında, yazları kuzenlerle beraber pazar piknikleri de ailenin ritüelleri arasına girmişti. rifat bey, çocuklarının derslerine, bilhassa da matematik derslerine yardım ederdi. önce ilkokulda matematik derslerinde sonra hayatlarının geri kalanında problem çözme becerilerini geliştirdi. 90 yılının aralık ayında bir kız evladı daha oldu. yedi yılın üstüne gelen bu bebeğe de ayrı bir düşkündü.
aynı yılın haziran ayında, o kışı yanlarında geçiren babasını bayburt'a götürdü, ailece çıktıkları yolculuğun dönüşünde gebze yakınlarında ciddi bir trafik kazası geçirdiler, ama yol boyunca ettiği duaların hikmeti ve himmeti mi nedir ucuz atlattılar, arabalarının hemen arkalarındaki araçtan bir tanıdığı çıktı, yardım etti, el attı, evlerine döndüler. büyük kızı ilk defa babasının kanını o zaman gördü. günler günleri kovaladı, ağustos ayında bir pazar günü yine pikniğe gittiler, dönüşte paşabahçe'nin eylemi varmış, beykozda kapalı yollarda saatlerce trafikte kaldıktan sonra bir hayli geç bir vakitte eve varınca, kapıda bekleyen ablasından acı haberi aldılar, çok sevdiği babasının vefat haberini.
ertesi yıl, maltepe'deki evlerine taşındılar, büyük kızları ortaokula başladı ve böylece kendisinin de servisçilik macerası başlamış oldu. kızını ve arkadaşlarını gittikleri yerlerden alıp, evlerine bırakma işini hevesle üzerine aldı. hazırlık sınıfındayken kızı temizlik kolu oldu.. bu niye önemli peki? bu sayede kızına her ay nöbet listesi hazırlamasında, çıktı almasında yardım etti, bütün sınıf listesini, nerdeyse numaralarıyla beraber ezberledi, kızının arkadaşlarını hep isimleri soyadlarıyla bildi. aynı rifat bey, üniversitede daktilosu iyi diye kendisine verilen bir metni daktilo ettiği için emniyete çağrılmış, bunu sen mi yazdın diye soran polislere neymiş ki bu demişti, meğer sol bir örgütün bildirisiymiş, ülkücü rifat dikkatini nasıl bölerek yazdıysa ne yazdığını fark etmemiş. evet, rifat beyin efsanevi dikkati ayrı bir konu, ama kızının sınıf arkadaşlarını isim soyisim öğrenmiş olması kızını hep mutlu etti. bu böylece devam etti, üç kızının da arkadaşlarını, arkadaşların kişisel özelliklerini vs. hep bildi, kızlarıyla hep sohbet etti. bir gün dersten kaçan ama bunu da içine sindiremeyen büyük kızı okuldaki ankesörlü telefondan babasını aradı, baba ben dersten kaçtım diye haber veren kızı, e kızım napayım artık kaçmışsın cevabını aldı, o ki sende akıl yok diye eklemiş de olabilir babası :)
böylece yıllar yılar geçti, çocuklarının lise üniversite mezuniyetlerini, ortanca kızının mürüvetini gördü.
bir damadı değil de bir oğlu olmuştu. onu da kızlarını dinlediği gibi dinledi, hep destekledi, güven verdi, cesaretlendirdi. sonra 2010 yılının kasım ayında ufacık tefecik bir can torun dünyaya geldi. dedesini çok sevdi, dedesi ona bayıldı.
2006 yılının ocak ayında eşi, büyük kızı ve halasıyla beraber kutsal topraklara hacc vazifesi için gitti, medine'ye aşık oldu. tavafta, sayda, arafatta, şeytan taşlamada, büyük kızının hayatının en güzel günlerinde hep yanında oldu. döndükten sonra medine'de yaşama planları yapmaya başladı, gerçekleştiremediyse de tekrar tekrar umreye gitmek nasip oldu. bir seferinde çok sevgili abisiyle beraberdiler, sonra abisi o hevesle hacc'a da gitti. 2008 haziranında bu defa küçük kızlarını da yanlarına alarak umre'ye gittiler. 2013 yılının nisan ayında celile hanım, arkadaşlarıyla beraber umre planı yaparken heves eden büyük kızı, babamsız da nasıl olur ki diye düşünüp (düşkünlüğü çokmuş) vazgeçeyazdı, zaten sonra bu plan da gerçekleşemedi.
2013 yılının haziranının ilk günü ortanca kızının arkadaşı ahmet'in düğününe katıldı. rifat bey, babasıyla ilgili buruk meseleleri olan ahmet'e de bir nevi babalık etmişti, o gün mürüvvetini de görünce çok sevindi, gelini evinden almaya ailece gittiler. düğün akşamı zevcesi celile hanım ile beraber fotoğraf çektirdi. düğün esnasında kulaklığın hep kulağında olduğunu gören celile hanım (kendisine muhabbetle cellosu mellosu derdi) ne dinlediğini sorunca kulaklığının tekini uzatıp dinletmiş, celile hanım orda biz düğünde eğlencedeyken o kuran dinliyordu diye duygulanarak anlatır. ahmet'in düğünü için istanbul'a gelen küçük kızı, haziran'ın dördüncü günü tekrar yunanistan'a dönmek için hazırlandı. istanbul o günlerde gezi gerginliğindeydi, yollar bir açılıp bir kapanıyordu, baba beni otogara bırakır mısın diye rica edince, yine kızını kırmadı, evladını ve bir önceki akşam evlerinde misafir olan küçük ablasını o sabah otogara bıraktı. beş haziran akşamı mirac kandilini büyük kızıyla beraber dua ederek ifa etti. yunanistan dedeağaç'a dönen küçük kızı babasına bitirme tezini o akşam gönderdi. bilgisayar başında birşeylerle uğraşan babasına naaptığını sorduğunda aldığı cevap büyük kızını gülümsetti, popülasyon genetiğiyle ilgili tezi google translate'den çevirip anlamaya çalışıyormuş :) büyük kızı tezin başındaki teşekkür metnini babası için çevirdi, kendisine de teşekkür edildiğini gören rifat bey duygulandı. bunun için kızına whatsapptan teşekkür mesajı attı,
biraz sohbet ettiler, uyudu. sabah yeni yaptırdıkları mutfaklarında cellosu mellosu ve büyük kızıyla kahvaltı etti. kahvaltı sonrası fenalaştı. yanında eşi ve büyük kızı vardı, büyük kızının kelime-i tevhidlerine elleriyle kızının dizine dokunup eşlik ederek emaneti teslim etti.
sıkıntılı zamanlarında gelip alnına dokunan ve sanki bütün derdini sıkıntısını alnından eliyle çekiyormuş gibi hissettiren babası, onunla yine elleri aracılığıyla son kez konuşmuştu, büyük kızı böyle hissetti.
kurtköy'e defnedildi, hayattayken kur'an-ı kerim'le olan meşguliyetinden, daha da çok Allah'ın lütfundan çok dualar edildi, hatimler indirildi. ailesi bununla avundu, hep özledi, özlüyor.