21 şubat çomartesi
üsküdar, "insan kendinde birşeyi iyileştirmeye karar verince hayat ona yardım eder" ve caymama çekici. 9-insp. anne şule bir itiraf ve projeler. hüdaverdi özlem ve şehirlerarası yolculuk, bir kış gecesi eğer bir yolcu. istasyonlar. tülin ve safiye ve yaprak sarmalar ve de tuğba. kara kedi ak kedi ve uyku.
22 şubat pazar
kahvaltıda grup terapi, dilek ablada altın günü "deli diilsiniz, cahil diilsiniz niye böyle şeyler yapıyorsunuz anlamıyorum ki"
23 şubat pazartesi
senede bir gün zeynep, viyana'dan zeynep gelmiş üsküdarda bir bayram havası, rümeysa ve selin de.
24 şubat salı
almanya'dan nida gelmiş maltepe'de bir bayram namazı, saadet ve özlem de. gazozlu fotoroman.
25 şubat çarşamba
evime de gideyim bazen, eve iş götüreyim hazır gitmişken. sonra da film izleyeyim ne güzeldi slumdog millionaire.
26 şubat perşembe
yasemin iyi ki doğmuş, gördün mü bak kitap cini olmuş. ayinli, gayinli bir gece.
27 şubat cuma
ayin sonrası şükürler olsun sağım salimim bu sabah.
bütün dünya buna inansa bir inansa.
not: elbette ki her zaman böyle çok gezmiyorum, bu haftalık böyle oldu. evimden işime, işimden evime bir insanım genelde.
Friday, February 27, 2009
Saturday, February 21, 2009
geçtiğimiz haftanın nesneleri
heybe, çekiç, baston, gül.
bunları tut.
heybenin varlığını unutma, içine bak sık sık, içersine aşina ol.
çekiç sana kararlılığı hatırlatsın.
baston gülmeyi.
gül de değerliliğini.
ama arkadaşlar süperdir :)
bunları tut.
heybenin varlığını unutma, içine bak sık sık, içersine aşina ol.
çekiç sana kararlılığı hatırlatsın.
baston gülmeyi.
gül de değerliliğini.
ama arkadaşlar süperdir :)
Tuesday, February 17, 2009
pekişti
Thursday, February 12, 2009
yaşantı grubu
dokuzuncu haftadan sonra,
terapiler esnasında, odada birileri daha olsa keşke diye düşünürken buluyorum kendimi, hadi anneni seç, eşini seç, öfkeni seç diyesim geliyor.
bir de bu haftalar boyunca aidiyet meselesi de çözüldü sanki içerlerde, çözülüyor sanki hala.
memnunum gidişattan.
terapiler esnasında, odada birileri daha olsa keşke diye düşünürken buluyorum kendimi, hadi anneni seç, eşini seç, öfkeni seç diyesim geliyor.
bir de bu haftalar boyunca aidiyet meselesi de çözüldü sanki içerlerde, çözülüyor sanki hala.
memnunum gidişattan.
Tuesday, February 10, 2009
Monday, February 09, 2009
Thursday, February 05, 2009
kaza geçireceği
dün sabah tv'de bir adam gördüm, tekerlekli sandalye gibi bişey vardı adamla beraber. aslında pek görmedim adamı, o sırada annemle konuşuyordum hararetli bir şekilde, adamın olduğu ekranda şöyle de bir altyazı gördüm :
mucize hayatlar
kaza geçireceği içine doğdu
ne yazdığını anlamak için konuşmayı kesip bir daha okudum, çünkü konuşma esnasında gözüme çarpan anlamıyla adamcağız, kaza geçireceği diye bir aracın içine doğmuştu, portakal sıkacağı gibi bişeyin içine doğmak gibi. altyazıyı ikinci okuyuşumda aslında ne dediğini görünce yuh dedim kendime.
mucize hayatlar
kaza geçireceği içine doğdu
ne yazdığını anlamak için konuşmayı kesip bir daha okudum, çünkü konuşma esnasında gözüme çarpan anlamıyla adamcağız, kaza geçireceği diye bir aracın içine doğmuştu, portakal sıkacağı gibi bişeyin içine doğmak gibi. altyazıyı ikinci okuyuşumda aslında ne dediğini görünce yuh dedim kendime.
doğal olanı korumak konusunda tavrım nasıldır?
oynadığımızı düşünsek, sahneye çıksak, bahçeye insek. biraz oynasak. çok doğal bir oyunculuk çıkarsak. oynamak şimdi bana oyunun birinden çıkıp diğerine girmek gibi geldi. doğallık denen şeyle alakası uçuşuyor havada. alaka bir tüyü oynuyor. hadi şimdi ağırlaşsın ve konsun yere, kurduğum bütün alakaların böyle uçuştuğunu görmek bana garip geliyor. tüy yerden bana bakıyor.
sosyallik kelimesini alıyorum raftan, belki biraz kullanırım burda bir yerlerde. eğitim kelimesini çıkarıyorum çekmeceden. ormanda maymunlar tarafından büyütülen tarzan fikrini kapatıyorum dolaba, hayvanlar alemini de. tam da kapatırken kapıyı itkisellik kelimesi fırlıyor dolaptan, elime alıp biraz inceliyorum.
yerden bana bakan pembe bir kuş tüyü var. tüyleri pembe olan bir kuş görmedim hiç. bu renk doğal olmayabilir, eğilip yerden alıyorum. şimdi elimde pembe bir tüy var, oyuncu bir tüy ve de şekilsiz bir hamur var, itkisel kelimesi gibi şekilsiz. hamuru yoğuruyorum ve tepesine bu pembe tüyü takıyorum. karşımdaki kelime değişti şimdi, evcilleşti sanki, küçük prensin evcili gibi ama o kadar evcil de değil, çünkü tepesinde pembe tüyü olan hiçbir hamur o kadar evcil olamaz. medeni kelimesine de biraz benziyor. hani vardır ya medeni ve bedevi mukayesesi. ne kadar az ilkelse o kadar medenidir, kültürü vardır, şekillenmiştir, aslından başkalaşmıştır, törpülenmiş, süslenmiştir. kafasında pembe tüyü olan bir hamura vereceğim isim medeni olunca, aklıma "medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" dizesi geliyor. sonra birden bu canavar karpuzlaşıyor zihnimde, aman tanrım bir canavar yaratmışım yerine, aman tanrım bir karpuz yaratmışım diyorum, tüm bunlar medeni karpuz tiplemesinden geliyor, bir diziden çıkıp. medeni karpuz gibi absürd bir hamur bu hamur, oyuncu hamur. sonra köşelendirip kanun yapıyorum hamuru, medeni kanun olsun biraz da.
benim doğal olanı korumak konusundaki tavrım budur işte :)
sosyallik kelimesini alıyorum raftan, belki biraz kullanırım burda bir yerlerde. eğitim kelimesini çıkarıyorum çekmeceden. ormanda maymunlar tarafından büyütülen tarzan fikrini kapatıyorum dolaba, hayvanlar alemini de. tam da kapatırken kapıyı itkisellik kelimesi fırlıyor dolaptan, elime alıp biraz inceliyorum.
yerden bana bakan pembe bir kuş tüyü var. tüyleri pembe olan bir kuş görmedim hiç. bu renk doğal olmayabilir, eğilip yerden alıyorum. şimdi elimde pembe bir tüy var, oyuncu bir tüy ve de şekilsiz bir hamur var, itkisel kelimesi gibi şekilsiz. hamuru yoğuruyorum ve tepesine bu pembe tüyü takıyorum. karşımdaki kelime değişti şimdi, evcilleşti sanki, küçük prensin evcili gibi ama o kadar evcil de değil, çünkü tepesinde pembe tüyü olan hiçbir hamur o kadar evcil olamaz. medeni kelimesine de biraz benziyor. hani vardır ya medeni ve bedevi mukayesesi. ne kadar az ilkelse o kadar medenidir, kültürü vardır, şekillenmiştir, aslından başkalaşmıştır, törpülenmiş, süslenmiştir. kafasında pembe tüyü olan bir hamura vereceğim isim medeni olunca, aklıma "medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" dizesi geliyor. sonra birden bu canavar karpuzlaşıyor zihnimde, aman tanrım bir canavar yaratmışım yerine, aman tanrım bir karpuz yaratmışım diyorum, tüm bunlar medeni karpuz tiplemesinden geliyor, bir diziden çıkıp. medeni karpuz gibi absürd bir hamur bu hamur, oyuncu hamur. sonra köşelendirip kanun yapıyorum hamuru, medeni kanun olsun biraz da.
benim doğal olanı korumak konusundaki tavrım budur işte :)
üzüm yiyince bağını sormak konusunda tavrım nasıldır?
bu sabah güne nasıl uyandığımı söyleyeyim size, kafamı duvara çarpmak suretiyle uyandım. rüya görüyordum, rüyamda birşey fark ettim sonra da kafamı duvarlara vurma ihtiyacı hissettim sanırım. 27 senedir uyurum, ekseriyetle bir duvara dönerek olur bu, ama hiç böyle birşey başarmamıştım. neyse işte, güne böyle başlayınca sabah biraz sevimsiz oldum, geldim hemencecik görüşmelere girdim. üç görüşme yaptım.
şimdi soracak mıyım bu neşenin bağını?
biri vardı bağ sormazdı çünkü sorarsa büyü bozulur, doğallık kaçabilirdi. sanırım doğallık biz doğmadan evvel kaçmıştı. belki elde avuçta olanla yetinme çabasıdır bu bilmiyorum.
şimdi soracak mıyım bu neşenin bağını?
biri vardı bağ sormazdı çünkü sorarsa büyü bozulur, doğallık kaçabilirdi. sanırım doğallık biz doğmadan evvel kaçmıştı. belki elde avuçta olanla yetinme çabasıdır bu bilmiyorum.
Subscribe to:
Posts (Atom)