Friday, January 22, 2016

mekana ait hissetmek ve yoğurt


çok kısa bir süreliğine bile olsa bulunduğum mekana ait hissedebilmeyi severim. mesela dört beş gün süren bir eğitim mi alıyorum, o eğitimi aldığım otelin, salonun civarını hemen bir gezerim, hangi küçük esnaf varmış, hangi dükkanlarda ne varmış. ne işime yarayacaksa, oradaki nalburun, terzinin, ayakkabıcının, kuaförün, eczanenin, restoranın, pastanenin yerini bilmek bana kendimi rahat hissettirir, işte o zaman o mekana dört günlüğüne de olsa ait hissedebilirim. farklı güzergahlarla bulunduğum yere nasıl gidilir, nerelere yakındır, bunları keşfetmek de o aidiyet hissime yardım eder. bir de bulunduğum yerde namaz kılabilecek bir alanım olduğunda tamam artık oraya aidimdir. 

bay ridge'i, brooklyn'de yaşadığım bölgeyi çok seviyorum. bana hiçbir faydası yok ama, yoga stüdyosunun, dans stüdyosunun, irish kıyafetleri veya bronzlaşma malzemeleri satan dükkanların yakınımdaki varlığını bilmek bana kendimi rahat hissettiriyor :) bir de aradığım şeyi nerede bulabileceğimi bildikçe kendimi daha çok ait hissetmeye başlıyorum. istanbul'a dair de en çok özlediğim şeylerden biri de bu aslında, hangi kültürel aktivite nerede bilmek.. gitmesem de görmesem de o aktivite benim aktivitem oluyor :) şimdi new york'a dair en büyük çabalarımdan biri bu tür aktiviteleri yakalayabilmek. 

neyse, aradığım şeyi nerede bulabileceğimi bilmek diyordum, şimdi oradan yoğurda geliyorum. geldiğim günden beri günlük doğal süt bulabileceğim bir yer arıyordum, mayaladığım yoğurtlar lastik gibi sünüyordu, hazır sütlerle mayaladığım için. aradım, aradım, sordum, soruşturdum, bir buçuk yıl sonunda buldum.  udder milk, üye oluyorsun, online siparişini veriyorsun. manhattan, brooklyn, new jersey, staten island, queens'e adrese servis yapıyor. küçük bir aile şirketi, müslüman bir aile, o yüzden helal ve organik et siparişi de verilebiliyor. neyse ilk sütüm ve yoğurdum geldi, yoğurdumu mayaladım, henüz kesmedim ama inşallah güzel olmuştur. şu an kendimi daha çok brooklyn'li hissediyorum, yoğurt güzel olmuşsa daha da çok hissedeceğim :) 

böyle işte.. 

suçluluk duygusu




terapi eğitimleri esnasında bize her gruptan, her kültürden insanla çalışabilmeyi öğretirler, insanlar ne yaparsa yapmış olsunlar, onlara kapımız açıktır, ne yapmış olursa olsunlar yargılamadan dinleriz ve suçluluk hissettirmemeye özen gösteririz. bir yandan da danışanın suçluluk hissetmemesine de yardım ederiz. her duyguya yer vardır odamızda ama en az yer suçluluk duygusunundur. hani denir ya terapi, modern dünyanın günah çıkarma mekanizmasıdır diye, bu sayede günah çıkaran terapi odasından affedilmiş hissederek çıkar. 

elementary'nin bir bölümünde rastlayınca fark ettim bir anda, seri katil bir genç 
son olarak bir iyilik yaparak kaçırdığı bir kızın yerini söylüyordu polise, o arada sherlock'la sorgu odasında konuşurlarken, sherlock ona "sana yalan söylemeyeceğim muhtemelen hayatın boyunca bu suçluluk duygusuyla yaşayacaksın" dedi. sanırım o terapi arka planından dolayı, Sherlock'un yaptığı bana çok sert, çok ağır gelmişti, bir seri katilin suçluluk duygusuyla yaşamasından daha insani ne var halbuki.

suçluluk duygusu kelimesi yerine "vicdan azabı" kelimesini koyunca birazcık daha berraklaşıyor zihnim, azabı kötü olsa da, vicdan hep iyiyi söyler ya.

neden terapi mekanizması danışanın suçluluk hissetmemesini önceliyor olabilir peki, diye düşününce aklıma psikolojinin sisteme nasıl hizmet ettiği geliyor. bir psikoloji kongresinde konuşulmuştu, matrixte terapist neo'mudur ajan smith mi diye.. epeyce smith olduğumuza karar vermiştik, insanlara hakiki bir uyanış yerine, sistemde kalabilmelerini sağlayacak kadar yardım ediyorduk. suçluluk duygusu ise insanların tüketim çarkından çıkmalarına sebep olabilecek bir duygu aslında. terapinin bu noktada afedersiniz dana gibi yedikten sonra içilen soda vazifesi görme tehlikesi var. o sırada mideyi rahatlatır ama yediğiniz de yanınıza kalır.

bir neo olmaktan çok uzağım ama şimdilerde danışanlarıma suçluluk duygusunu fark edip doya doya yaşamalarına yardım ediyorum, altında da ezilmeden.

mutfaktakiler:

1. cennetten çıkarılan hz. adem ve şeytanın iki farklı davranışı, yaptıklarının sorumluluğunu alabilmeyle ilgili iki farklı örnek.  hz. adem "ben nefsime uydum, azgınlık ettim" diyip tevbe ederken; şeytan "sen beni azdırdın" diyip Allah'ı suçlar. davranışlarıyla ilgili bahaneler üretip başkasını suçlamak şeytanın, sorumluluğunu kabul edip pişmanlık hissetmek hz. adem'in mirası.

2. nefs terbiyesine  'nefs'i levvame' kınayan nefisle başlanması. yani insanın kendi hatalarını görüp, farkına vararak, gerçekçi bir şekilde eleştirel olabilmesi. 


Sunday, January 10, 2016

ayılana gazoz sıkılana limon



biz küçükken, sıkıldığımızı söylediğimizde " sıkı can iyidir, kolay çıkmaz" derlerdi. halbuki canın da kolay çıkanı makbulmüş.

neyse ben buradan canım sıkıldığında kendime ve tüm canı sıkılanlara seslenmek istiyorum: sıkıcııı!! çünkü sadece sıkıcı insanlar sıkılır.

sıkılmadığımda kendime ve tüm sıkılmayanlara da seslenmek istiyorum: her dem yeniden doğarız bizden kim usanası.