2017'de doğum günümü kutlarken klonlanmak istemediğimi anlatmıştım:
Bir kac yil evvel isvicreli bilim adamlari gelip bir deney icin yardim istediklerinde anladim yasamayi ne kadar sevdigimi, galiba o gun hayatimin donum noktalarindan biriydi. Kendimden bi kac tane klonlatip her ise yetisebilmek ister miydim? Hayir tabii ki, klonum hayatimin farkli koselerini benim yerime yasarken o anlari tam olarak deneyimleyemeyecegim icin aklim o anlarda kalacak ve isler gorulecek ama ben eksik olacaktim. Deneyimlemek, anilardan, anlamlardan orulmek, ilmek ilmek, damla damla birikmek, anlamli bir butun olmak, butun olmak. Yeni bir yasa girerken bu dusunce ve hislerle doluyum ve sukurlerle.
Bu diziyle beraber klonlanmanın iyi bir fikir olmadığına iyice emin oldum.
Bu arada diziyi izlerken hep aklıma terapi süreci geldi.
Terapiye giderken de Happy Spa'ya gidenler gibiyiz, artık eksiklerimiz, acılarımız, tekrarlarımız, alışkanlıklarımız, zaaflarımız canımıza yettiği için, "yepyeni bir ben" istediğimiz için gidiyoruz. Hepimiz istiyoruz o daha iyi beni. Hepimiz istediğimizi zannediyoruz. İtiraf edeyim diziyi izlerken ilk karşılaşmalarında bu klon kazansın, adamın hayatı ışıldasın istedim. İsterken de rahatsız oldum, çünkü hem kendimle olan çalışmam hem de danışanlarımla olan çalışmam otantik olanı, eksikli, kusurlu olanı, kendimizi sevmek üzerine. Yine de insan parıldayana bir anlık da olsa aldanıyor. Oysa hatalarımız, zaaflarımız, acılarımız bizi biz yapan. O ideal ben parıl parıl parlasa da biz buyuz, her birimiz eksikli ve kusurluyuz.
No comments:
Post a Comment