Seanslarda yapmayı en sevdiğim şeylerden biri aktif imajinasyon.
hadi o korkuyu yaşadığın ana gidelim, hadi en kötü senaryoya, içinde en huzurlu, güvenli hissettiğin ana, en geriye, en başa. annenin karnındasın, doğumundasın, doğdun, ananın kucağındasın, bak büyüyorsun...
Geçenlerde dhafer youssef NY'a geldi, müziği de biraz "değişik", Fatih ve bazı arkadaşlar çok bağ kuramadılar ben de tamam dedim, o zaman yalnız giderim. yalnız başıma sinemaya gitmeyi çok severim, alışverişe, kütüphaneye, müze, sergi gezmeye.. ama ilk defa bir konsere yalnız başıma gittim. Ve hiç de sevemedim. Ama konser çok güzel.. ben hiç rahat hissetmiyorum, nasıl ol filan derken.. bir baktım Aslı (uzun olan) yanımda sallanıyor müzikle, bir baktım Özlem kıkırdıyor, Tayyibe mutlu oluyor, bir baktım Yasemin hayran hayran izliyor, Esra iç çekiyor, sesini inceltip acaip numaralar çektiğinde leyla beğeni kahkahasını atıyor, Gökçe, Selin yanımda eğleniyor, Fatih arkamdan sarılmış beraber sallanıyoruz müzikle. Beraber konser izleyip keyif aldığım herkesler yanımda, hatta daha önce beraber izlemedik ama neden olmasın kontenjanından Kevserciğim de var.
bir anda konser benim için bambaşka bir zevke dönüşüyor, hoop bir iki saatte İstanbul'a gidip, sevdiklerimi görüp, beraber konser dinleyip dönmüşüm gibi.
akşam da oturdum babamı düşündüm, hep içim buruktu, düğünümdeki eksikliğinden. baba demek dağlar, taşlar demek, çok büyük birşey demek, eksikliği de çok büyük. ben de oturdum, yeniden evlendim, babamın elini öptüm, o benim alnımdan öptü, hayır dualarını etti, neşelendi, gözleri güldü
ve böylece tamam oldu, eksik olan.
ruh için zaman ve mekan yok.
No comments:
Post a Comment