terapi eğitimleri esnasında bize her gruptan, her kültürden insanla çalışabilmeyi öğretirler, insanlar ne yaparsa yapmış olsunlar, onlara kapımız açıktır, ne yapmış olursa olsunlar yargılamadan dinleriz ve suçluluk hissettirmemeye özen gösteririz. bir yandan da danışanın suçluluk hissetmemesine de yardım ederiz. her duyguya yer vardır odamızda ama en az yer suçluluk duygusunundur. hani denir ya terapi, modern dünyanın günah çıkarma mekanizmasıdır diye, bu sayede günah çıkaran terapi odasından affedilmiş hissederek çıkar.
elementary'nin bir bölümünde rastlayınca fark ettim bir anda, seri katil bir genç
son olarak bir iyilik yaparak kaçırdığı bir kızın yerini söylüyordu polise, o arada sherlock'la sorgu odasında konuşurlarken, sherlock ona "sana yalan söylemeyeceğim muhtemelen hayatın boyunca bu suçluluk duygusuyla yaşayacaksın" dedi. sanırım o terapi arka planından dolayı, Sherlock'un yaptığı bana çok sert, çok ağır gelmişti, bir seri katilin suçluluk duygusuyla yaşamasından daha insani ne var halbuki.
suçluluk duygusu kelimesi yerine "vicdan azabı" kelimesini koyunca birazcık daha berraklaşıyor zihnim, azabı kötü olsa da, vicdan hep iyiyi söyler ya.
neden terapi mekanizması danışanın suçluluk hissetmemesini önceliyor olabilir peki, diye düşününce aklıma psikolojinin sisteme nasıl hizmet ettiği geliyor. bir psikoloji kongresinde konuşulmuştu, matrixte terapist neo'mudur ajan smith mi diye.. epeyce smith olduğumuza karar vermiştik, insanlara hakiki bir uyanış yerine, sistemde kalabilmelerini sağlayacak kadar yardım ediyorduk. suçluluk duygusu ise insanların tüketim çarkından çıkmalarına sebep olabilecek bir duygu aslında. terapinin bu noktada afedersiniz dana gibi yedikten sonra içilen soda vazifesi görme tehlikesi var. o sırada mideyi rahatlatır ama yediğiniz de yanınıza kalır.
bir neo olmaktan çok uzağım ama şimdilerde danışanlarıma suçluluk duygusunu fark edip doya doya yaşamalarına yardım ediyorum, altında da ezilmeden.
suçluluk duygusu kelimesi yerine "vicdan azabı" kelimesini koyunca birazcık daha berraklaşıyor zihnim, azabı kötü olsa da, vicdan hep iyiyi söyler ya.
neden terapi mekanizması danışanın suçluluk hissetmemesini önceliyor olabilir peki, diye düşününce aklıma psikolojinin sisteme nasıl hizmet ettiği geliyor. bir psikoloji kongresinde konuşulmuştu, matrixte terapist neo'mudur ajan smith mi diye.. epeyce smith olduğumuza karar vermiştik, insanlara hakiki bir uyanış yerine, sistemde kalabilmelerini sağlayacak kadar yardım ediyorduk. suçluluk duygusu ise insanların tüketim çarkından çıkmalarına sebep olabilecek bir duygu aslında. terapinin bu noktada afedersiniz dana gibi yedikten sonra içilen soda vazifesi görme tehlikesi var. o sırada mideyi rahatlatır ama yediğiniz de yanınıza kalır.
bir neo olmaktan çok uzağım ama şimdilerde danışanlarıma suçluluk duygusunu fark edip doya doya yaşamalarına yardım ediyorum, altında da ezilmeden.
mutfaktakiler:
1. cennetten çıkarılan hz. adem ve şeytanın iki farklı davranışı, yaptıklarının sorumluluğunu alabilmeyle ilgili iki farklı örnek. hz. adem "ben nefsime uydum, azgınlık ettim" diyip tevbe ederken; şeytan "sen beni azdırdın" diyip Allah'ı suçlar. davranışlarıyla ilgili bahaneler üretip başkasını suçlamak şeytanın, sorumluluğunu kabul edip pişmanlık hissetmek hz. adem'in mirası.
2. nefs terbiyesine 'nefs'i levvame' kınayan nefisle başlanması. yani insanın kendi hatalarını görüp, farkına vararak, gerçekçi bir şekilde eleştirel olabilmesi.
"Davranışlarıyla ilgili bahaneler üretip başkasını suçlamak şeytanın, sorumluluğunu kabul edip pişmanlık hissetmek Hz. Adem'in mirası." Ben bunu aldım, yastığımın altına koydum.
ReplyDelete