SAYFALAR
▼
Tuesday, July 24, 2012
suluboya
john frieda'nın saç maskesi saçları yumuşacık yapıyor ve müthiş kokuyor, herkeslere tavsiye ederim.. üstelik bitmiş hali bile işe yarıyor.. nasıl mı? maske bitince kutusunu suluboya çalışmalarım için su kabı yaptım, fırçayı suya batırdıkça rayihası yayılıyor odaya, ben de mest ola ola resim yapıyorum.. hani derler ya yemek yapınca sevgi kattım diye, ben de güzel koku kattım resimlerimin içine :)
Sunday, July 22, 2012
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
dedem vefat ettiğinde 10 yaşındaydım. annem eşyalarını kaldırırken görmüştüm, çarşafında gizli gizli sigara içerken yaptığı -hastaydı, sigara içmek yasaklanmıştı- yanık izini. eşyalarının kaldırılması içimi burkmuştu, ben kullanayım istemiştim nevresimlerini, dedemle bağımı sürdürmenin kendimce bir yoluydu bu...
sonrasında dedem temsili olarak nevresimleriyle ama daha çok hikayeleri ve bendeki izleriyle hep yaşadı, hala da yaşıyor inanır mısınız, geçen sene 100. yaşını kutladık.
annanemin de 90.yaşını.. rahmetli dayımın da nice yaşlarını kutlarız, hepimizdeki hikayeleriyle çok yaşar daha..
ölenle ölünmüyor azizim, yaşanıyor ölenle..
sonrasında dedem temsili olarak nevresimleriyle ama daha çok hikayeleri ve bendeki izleriyle hep yaşadı, hala da yaşıyor inanır mısınız, geçen sene 100. yaşını kutladık.
annanemin de 90.yaşını.. rahmetli dayımın da nice yaşlarını kutlarız, hepimizdeki hikayeleriyle çok yaşar daha..
ölenle ölünmüyor azizim, yaşanıyor ölenle..
ah latifeciğim
tahrir kelimesini çok sevdiğimi söylemiştim sanırım buralarda bir yerlerde. bir kelime düşünün ki aynı anda hem hudut çizmek anlamına gelsin, hem hürriyet.. böyle bir kelime sevilmez mi..
bir de latife kelimesi var benzer bir sevgi beslediğim, hem hoşluk, incelik, güzellik anlamına geliyor hem de espri. ne latif değil mi? bir de latifeler var, beş tane. letafet sevdiğim bir şey, evet.
bir de latife kelimesi var benzer bir sevgi beslediğim, hem hoşluk, incelik, güzellik anlamına geliyor hem de espri. ne latif değil mi? bir de latifeler var, beş tane. letafet sevdiğim bir şey, evet.
Friday, July 13, 2012
Dayimin anisina
cenaze merasiminde yapılan anma konuşması, nikah merasiminde yapılan yemin konuşması gibi adetleri sevdiğimi fark ettim bir kere daha. bu seferki fark edişim biraz acı bir tecrübe üzerine oldu ama...
dün akşam evimize bir ateş gibi düşen dayımın vefat haberi üzerine.. annemler kalkıp apar topar gittiler..ben evde bu acıyla yalnız kaldım ve o an, tek yapmak istediğimin dayım hakkında konuşmak olduğunu gördüm... onu tanıyanlar zaten bilir ne kadar özel bir insandı(r).. bilmeyenlere de anlatasım geldi hep.. hacı erol, iyi bir insandı... bu dünyada saf iyi kimdir deseniz tereddütsüz gösterebileceğim türden.. yaratılmış herşeyi severdi.. küçücük şeylerlele mutlu olurdu.. cömertti, güler yüzlüydü, espriliydi.. eşine çok düşkündü, merhametliydi.. hikayelerle doluydu.. hikayeleri kaldı hep şimdi..
fark ettim ki, onu tanıyan herkesin benzer cümleler kurduğunu görmek teselli ediyor... Tanimayanlar da bilsinler, iyi bilirdik.
Not: nikah merasimindeki yemin konusmasi icin baska bir yazi yazarim belki..
Wednesday, July 04, 2012
liliyar
Lili, Charles Walters'ın yönettiği, Leslie Caron, Mel Ferrer ve Jean-Pierre Aumont 'un başrollerini paylaştığı 1953 yapımı bir film. Sezai Karakoç 1954'te (babamın doğduğu yıl) yazmış Lili'nin şiirini.
LİLİYAR
Bu kuklaların kukla olmadığı besbelli
Ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli
Altın saçlarını yana atışı yok mu Lilinin
Lilinin yağdan kıl çekercesine inanışı
Lilinin yağdan kıl çekercesine yaşayışı yok mu
Kuklalar titremesin ne yapsın
Kuklaların kukla olmadığı besbelli
Lilinin çekip gideceği besbelli
Lilinin dönüp geleceği besbelli
Ekmek ha bakkalın olmuş ha Cabaret de Paris'nin
Sen herhangi bir ekmek yiyeceksin işte Lili
Ekmek ne kadar Allahınsa Lili de o kadar Allahın Lili
Yüzün ruhun kadar aydınlık ya Lili
Gönlün soğuk sular güzel aynalar gibi ya Lili
Anladın ya kutunun içinden çıkan mendil
Olamaz Üsküdar'dan geçeriken bulduğun mendil
-Bizi bırakıp nereye gidiyorsun Lili
Demek bizi bırakıp gidiyorsun Lili
Sen daima güzeller güzelini bulursun Lili
Sen istesen de taş yürekli olamazsın
Sen daima güzeller güzeli olursun Lili
Demek gideceksin arkana dönüp bakmayacaksın
Hangi kuş hangi şafakta ölecek görmeyeceksin
Öyleyse al bu kürkü bu veda kürkünü Lili
Tüyleri şiirler olan bu mahcup kürkü
Sen daima Sultanlar Sultanı olursun Lili
Demek sen gidiyorsun Lili
Bizi öpmeden mi gideceksin Lili
Lilinin güneşin altında duruşu yok mu
Perdeleri sıyırıp çirkin adamı burnundan yakalayışı
yok mu
Eline bavulunu alışı yollara koyuluşu yok mu
Çirkin adamın güzel adam oluşu yok mu
Yaklaşıp onu saçlarından yakalayışı
Uzaklaşıp yollarda yol oluşu yok mu
Lilinin bir tavşan gibi koşuşu
Keklik gibi dönüp bakışı ve yıldırım gibi koşuşu yok
mu
Adam da tam o zaman kapıdan çıkmaz mı dışarı
Lilinin adamın boynuna çocukça ve çılgınca atılışı yok
mu
Ben konuşmasını bilmem Lili
Sezai Karakoç
Ben ilk
defa, yazıldıktan 40 yıl sonrasında, 1994'te dinledim. Kartal'da bir şiir okuma
yarışmasında, Mahmut abi okumuştu Liliyar'ı. O yarışmada birinci olmuş
muydu hatırlamıyorum ama gönüllerimizin birincisiydi :)
O
günden sonra bu şiir hayatımızın bir parçası olmuştu artık. mesela
biriyle vedalaşırken şöyle diyorduk:
"öyleyse
al bu kürkü, bu veda kürkünü lili,
tüyleri şiirler olan bu
mahcup kürkü"..
Benim
ayrıca sahiplendiğim dizeleri de vardı bu şiirin,
"lili'nin yağdan kıl çekercesine inanışı,
lili'nin
yağdan kıl çecercesine yaşayışı yok mu" dediği kısım mesela,
"aslı'nın yağdan kıl çekercesine inanışı, aslı'nın yağdan kıl çekercesine
yaşayışı yok mu" olarak değişiyordu içimde hep..
ya da biraz daha büyüdüğümde, bir köşe başına gelip de bana, tamamiyle yabancı bir tercih sunulduğunda,
ya da biraz daha büyüdüğümde, bir köşe başına gelip de bana, tamamiyle yabancı bir tercih sunulduğunda,
"anladın ya kutunun
içinden çıkan mendil
olamaz üsküdar'dan
geçeriken bulduğun mendil".. diyordum kendi kendime..
işte az evvel ,bu çok sevdiğim şiirin, 1953 yapımı olan filmini izledim, MUBI sağolsun. çok mesudum. Filmi izlerken küçük bir çan gibi olup, nasıl vurulursa vurulsun saf bir ses çıkaran Lili'yi tanıyor, filmin her karesini biliyor gibiydim..Her karesi öyle güzel sinmiş ki şiirin içine.. Hem filmi, hem de bir kere daha şiiri çok sevdim.. Filmdeki kukla oynatıcılığı, esas esas oğlanın Lili ile kuklalar aracılığıyla konuşması vs. de oyun terapisi yapan benim daha bir ilgimi çekti. Kukla karakterlerin seçimi, ortaya koyuluşu ve sonundaki dans kısmı filan sağlam da bir psikodrama altyapısına oturuyor bence.. Ayrıca 50'lerin sinemasını da seviyormuşum, hatırlamış oldum bunu..
Bu kadar anlattıktan sonra, içinize Lili filmini izleme isteği doğmuştur sanıyorum :)
Şuradan üye olup hem davetime icabet edip bana bedava film kazandırabilirsiniz, hem de bu üyelik ile Lili başta olmak üzere pek çok güzel film izleyebilirsiniz :)
İyi seyirler...