SAYFALAR

Friday, February 22, 2013

bir insanı o insan yapan şey nedir de severiz onu

I.

Anılardan örülüyoruz ya ilmek ilmek, bizi tam olarak olduğumuz kişi yapan şeylerden biri hafıza mı acaba diye düşünesim geliyor. Sonra hafıza kayıplarını hatırlıyorum.. Kayıpların kaybedene etkisi ayrı bir konu, yakınlarına etkisini de merak ediyorum. (çok da merak etmiyorum aslında, sabah sabah  dua yerine geçmesinden korktum şimdi) O kişiyi zihninde ördüğü anılar var ve o kişiyle beraber örülü anılar.. Ama hafıza kaybı bir boşluk bırakıyor işte havada.

II.
Spoiler-Black Mirror 2.1 –Spoiler

Black Mirror’ın ikinci sezonunun ilk bölümünde, eşi ölen bir kadının yasını izliyoruz. Bir arkadaşı bu yasla baş edebilmesi için ona bir uygulamadan bahsediyor. Kaybettiğin sevgilinin yazışmalarını, fotoğraflarını,videolarını, bütün dijital izlerini bu uygulamaya yüklüyorsun. Sistem bunları tarayıp analiz ediyor ve sana sanki O’ymuş gibi cevap verebilen bir yapay zeka hediyor, bir bot-sevgili.

İzleyince yine sordum, bir kişiyi tam da o kişi yapan şey ne acaba diye ve biz birini sevdiğimizde onu tam da o kişi yapan bu şeyi mi seviyoruz, neyi seviyoruz, nasıl seviyoruz?

III.

Yapay zekanın verdiği tepkiler avutabilir mi acaba? Bilmiyorum.. Beyin hasarlarından sonra düşünme becerilerinde ve hızında azalma, bozulma olan kişileri düşünüyorum.. Artık eskisi gibi kıvrak bir zekası yok, eskisi gibi esprili değil.. Verdiği duygusal-davranışsal tepkiler bambaşka… Sanki başka biri diyen sevgiliyi..

IV.
Spoiler- On the Road-Spoiler­-Spoiler

Hani  Sal ile Dean kendilerini yollara vurdular, Meksika’da buldular “welcome to tijuana, tekila, sexo y marihuana” dediler ya.. Nasıl da can dostuydular, nasıl da yıllardır, yollarda..
Sonra, Sal Meksika’da hastalanınca, dizanteri olmuş da ateşlerle boğuşurken, Dean ona öylece veda edip (bir de parasını alıp) geri döndü ya San Francisco’ya.. Beraber takılabileceğin sağlıklı Sal ile, hasta yatağındaki aciz Sal arasındaki farkları düşündüm.. Dean aynı Dean’di, seni her zamanki gibi seven...

V.
Hani anılardan örülüyoruz ya ilmek ilmek, bir de anılardan “kendimizi” örüyoruz seçerek.. Bir mozaiğin taşlarını yapıştıran şeyi düşündüm. Bu yazı içinde “dünya tasavvuru” diyeceğim o şeyi. Bu değişir, biz yaşadıkça değişir.. Bu değiştikçe, örülen taşlar yerinden bir atar, bozulur, sonra yeniden örülür, yeniden yerleşir, yapışır ya. Tam o esnada geride kalan insanları düşündüm. Sevdiği başka bir kompozisyon muydu, yoksa o minik taşların kendisi mi acaba?

Geçtiğimiz günlerde bir şiirle tanıştım, diyor ki,

İnsan insana aşık olmaz güzelim,
İnsan insanın yanında bile durmaz.

Çok sevdim bunu..  Şiirin başında bir de sevgiliden içine atlamasını istiyor şair*,

bir trapezin durması gibi suya
içime çok yüksek bir yerden atlar mısın leyla
başın kaşın yarılsa diplerime çarparak
kanın karışsa suyuma
yerin bütün kanunlarına kusarak
ben sana bulanayım sen bana...

bana öyle geliyor ki, insan o kadar yükseklere kendi başına çıkamaz, yani aklı varsa çıkmaz :) 
aklı var mı? Bence bir anda kendini orada bulur, öyle hayal ediyorum yani, bir anda bir bakar ki çok yukarlarda, nasıl gelmiş ki buraya.. o anda bir iki saniyesi olur geri dönebileceği. Boşluğuna gelirse, bir el onu iter aşağı. İşte böylece aşka düşülür. Aşka atlanmaz bence.

Peki bir  insanı tam olarak o insan yapan ne sorusunun cevabı bir havuz gibi bir şeydir belki, sevdiğimiz kişiyi nasıl severiz sorusunun cevabı  trapez gibidir belki. Bilmiyorum ki…

* Alper Gencer

Monday, February 11, 2013

nedir delilik?

Heidegger Lacan'ın kendisine gönderdiği makaleyi okuyunca "bu psikiyatristin bir psikiyatriste ihtiyacı var galiba" demiş.

Biz psikologlar da duyarız bazen buna benzer cümleler, itiraf edeyim hadi, muhatabımızın yüzeyselliğine veririz çoklukla... Ama son zamanlarda az da deli olmadığımızı düşünüyorum yine itiraf edeyim.. Sınıfın yarısının tavuk, yarısının solucan olduğu, tavukların solucan kovaladığı (kadın-erkek ilişkilerindeki halimizin minyatürünü görmek içinmiş) eğitimde de bunu düşünmüştüm, şimdi dışardan biri görse kesin deli olduğumuzu düşünür  diye.. Geçenlerde de psikolog bir arkadaşıma oyun terapisinin sembollerini anlatırken kendimi bir de dışardan dinledim de, yine biraz deliydim o anda..


İşin aslı şu ki, dışardan dinlenince herşey çok delice durabiliyor.. Aynı siyasi görüşten, aynı cemaatten, aynı meslekten, birbiriyle aynı dili konuşan insanlar bir rasyonalite ürettikleri gibi, fena halde delilik de üretiyorlar.. Böylesine üretilmiş ve böylesine değişken bir şeye güç atfetmekle derdim var benim.. Böyle işte..

Zelig'i de izleyebilirsiniz bence.

What makes a hero? - Matthew Winkler




"Aradığınız hazine girmeye korktuğunuz mağaradadır.''
"The cave you fear to enter holds the treasure you seek." 
 Joseph Campbell

Saturday, February 09, 2013

mental landscapes


“One thing I wanted to tell you is that I often think of him,” Tamaru said. 
“Not that I want to see him again or anything. I really don’t. We wouldn’t have anything to talk about, for one thing. It’s just that I still have this vivid image of him ‘pulling rats out’ of blocks of wood with total concentration, and that has remained an important mental landscape for me, a reference point. It teaches me something—or tries to. People need things like that to go on living—mental landscapes that have meaning for them, even if they can’t explain them in words. Part of why we live is to come up with explanations for these things. That’s what I think.” 
“Are you saying that they’re like a basis for us to live?” 
“Maybe so.” 
“I have such mental landscapes, too.” 
“You’d better handle them with care.”
“I will.”

1Q84, Haruki Murakami

Monday, February 04, 2013

başat eylem analizi

2007 haziran-2009 eylül arası: dinlemek.
çokça dinlediğim bir dönemdi. ikibinden fazla insan dinledim, bu binlerce hikaye demek, binlerce hayat. çok iyi bir dinleyiciyimdir, dikkat ve ilgiyle dinler, iyi sorular sorarım. başat eyleminiz dinlemek olduğunda bazen istemeden de dinleyebiliyorsunuz. bir keresinde bindiğim bir minibüste yanımda oturan adam konuşmaya başladı benle, ama benim hiç dinleyesim yok, sessizliğe ihtiyacım var, güya beden dilimle dinlemiyorum mesajları veriyorum ama beden gayriihtiyari bir şekilde konuşana yöneliyor yine, buyrun sizi dinliyorum diyor. o zaman anladım ki artık dinlemekten dinlenmem lazım.
2009 eylül-2010 haziran arası: okumak.
bu dönemde dinlemeyi azalttım, yani okulda hocamı dinledim, arkadaşlarımı dinledim elbette ama başat eylemim okumak olarak değişti. epeydir okumak istediğim konularda okumalar yapmaya başladım, günlerimi bağlarbaşındaki kütüphanede geçirdim, sessiz sakin, mutlu mesud okudum, biraz yazdım, konuştum, dinledim, düşündüm, ama başat eylem okumaktı.
2010 haziran'dan beri: izlemek.
efendim bendeniz profesyonel izleyiciyim şu anda. binlerce çizgi film izledim haziran'dan beri. bugün geldim işe, birazdan açacağım transformers seyredeceğim. merak ediyorum neler olacak bu bölümlerde. işin fena yanı gündüz izledikten sonra eve gidince de yapmak istediğim şey dizi ya da film izlemek oluyor, izliyorum. bu aralar iyi bir sinema izleyicisiymişim gibi davranıyorum.
aslı gibidir, biutiful, aşk tesadüfleri sever ve i am love'ı izledim mesela.
aslı gibidir ile ilgili çok beklentim vardı aslında ama pek aslı gibi değildi film :P yazar bir sanat tarihçisi ve onun okuru arasındaki macera, beraber geçirdikleri bir gün ve sohbetleri üzerineydi. sohbetler daha çok bir kitap okuyormuşum tadı bırakıyordu aslında ama zaten hikaye de bir kitap ile başlıyordu.
biutiful, Alejandro González Iñárritu filmi, babil, 21 gram, paramparça aşklar ve köpeklerin yönetmeninin. bu adamın filmlerinin bir formülü var sanki ve o formülü uyguluyor filmlere hep, acıtıcı başlıkları bir torbaya koyup karıştırıyor sonra da çıkarıp bir sıraya diziyor gibi. bu pek hoşuma gitmiyor aslında. ama ben bu filme havyar badem için gittim zaten.
aşk tesadüfleri sever'e de bir grup kız arkadaşla gittik, hepimiz çok etkilendik, mehmet günsür'ün çok güzel bir gülüşü var.
i am love pür sinema idi bence, sevdim ben.
şimdi transformers izleyeyim :)

edit: böyle yazmışım 2011 şubat'ında, o tarihten 2012 başına kadar da izleyici olmuşum hep.

sonra sevgili 2012 gelmiş çok eğlenceli bir başat eylemle :) 2013'ün ilk ayını geride bıraktığımız şu günlerde dönüp geriye  nasıl yıldın sen 2012 diye sorunca, gördüm ki iyi gezmişim 2012'de maşallah.

2012 mart-kasım arası gezmek: 
urfa,mardin, midyat, hasankeyf, antep, besni, malatya, brüksel, ghent, bruges, antwerp, amsterdam, verona, venedik, new york, chicago.

hadi bir daha maşallah diyin.
benden çok gez, güzel gez he mi okur?